YİRMİ ÜÇ NİSANIN BOYNU GERÇEKTEN BÜKÜK MÜ?

Behice yıllardır Belçika’da yaşıyor. Uzun süre memleketten ithal ettiği el örgüsü giysileri kuytu bir yerdeki küçük dükkanında meraklılarına satarak yaşamını sürdürdü. Kadirişinaslığı tartışılmaz. Bayram, kandil sekitmez, mutlaka arayıp kutlar. Ülke koşullarıyla ilgisi her zaman sıcaktır. Sevinçte, hüzünde arayıp duygularını paylaştığı kişiler arasındayım.

Önceki gün arayıp Karantina koşullarına ne kadar uyduğumu sordu. Önlemlerle ilgili önerilere sıkı sıkı bağlı kalmam gerektiğini anlattı. Derken havadan girdi, civadan çıktı. Sesinin tonundan moralsizliği belli oluyordu. Dilinin altına takılı bir şeyler vardı. Dayanamadım, “Senin bir sıkıntın var ama bir türlü ağzından çıkaramadın, söyle nedir?” diye sordum. Anlattı: “Abi çok üzgünüm çok… Yirmiüç Nisan Yüzüncü Yıl’a boynu bükük giriyor. Hazmedemiyorum.”

Birden karşılık veremedim; yutkundum. Neden sonra,“Bu bir küresel facia dalgası. Korkunç bir doğal afet. Kutlamaları evimizde, balkonumuzda, sosyal medyada yapacağız, başka çare yok.” diyebildim. “Coronavirüsü söylüyorsan, aklısın; ama benim üzüntüm ondan değil” deyince meraklandım.

“Ya neden?”

“Abi TBMM’nın simgesini Atatürk nasıl tarif etmiş biliyorsun.”

“hatırlayamadım birden, nasıl tarif etmiş?”

“Hakimiyet bila kayd u şart mlletindir demiş; yani egemenlik kısıtsız, koşulsuz milletindir”

“Eeee?”

“Bu Meclis 23 Nisan 1920’den tut, yakın bir geçmişe kadar ülkenin en yüksek, en yetkili yönetim organı mıydı?”

“Evet, Menderes’in son dönemindeki haksız*hukuksuz Tahkikat Komsiyonunu saymazsak öyledir. Zaten Rahmetliyi idama götüren yolun kapısı da, meclisreki çoğunluğuna dayanarak kurduğu o komisyon olmuştu.”

Uzun süre soluklandı. Birkaç kez iç çektiğini duydum.

“Kuvvetler ayrılığı vardı değil mi?” sorusu karşısında bu kez de ben soluklanma ihtiyacı hissettikten sonra,  “Yani?” diyebildim. Yine iç çekerek sürdürdü:

“Meclis yasama organıydı. Bu alanda en yüksek kurumdu. Cumhurbaşkanı veto da etse, aynı kararı bir kez daha gönderip geçerlilik kazandırıyordu. Arada bir yol kazası olduğunda, bağımsız üst mahkemelerden dönüyordu. Yani Anayasal organlar, kendi yetkilerini sonuna kadar kullanırken tamamını biçimlendirmek de belli bir düzeye kadar Meclisindi. Bugüne bakıyorum da, Meclis geri planda. İstisnalar bir yana, Kanun Hükmünde Kararnameler adeta meclisin görevini yerine getiriyor gibi. Danıştay, eski fonksiyonunu yitirdi. AYM kararlarına karşı kuşku duyanlar giderek artıyor. Mahkemelerin bağımsızlığı hemen her gün ekranlarda tartışılıyor. İşte, yüzüncü yılında Meclisi boynu bükük görmemin nedeni bu. Tabii bir de 650 üye sayısını benimseyebilmiş değilim.”

Karşılık vermek istedim ama kendimi bir anda toparlayamadım. Aradığı için teşekkür ettim. “Günümüz koşulları referandum sonucudur ve yasaldır “ dedikten sonra  ve acil iş bahanesiyle konuşmayı bitirdim. 23 Nisan’ın boynu bükük mü gerçekten sorusu kafamda, balkondan etrafı izlerken gördüğüm bayraklara bakıp, “Hadi canım sen de, yukarıda hangi rüzgar eserse essin, ne 23 Nisan’ın, ne de 29 Ekim’in boynu bükülmez. Sosyal medyaya yasak gelmezse tabii” dedim kendi kendime.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor