ZILGIT

Bizde icad oldu da başka yerlere mi dağıldı, yoksa başka bir yerlerde oluşup da bize mi geldi, bilemem. Bildiğim şu ki, son yıllarda hayli azalmış olmasına karşın bölgemizde pek sık duyulur zılgıt. “Lülüş” diye de bilinir. Bana sorarsanız, “Lülüş” daha çok yakışıyor zılgıta.

Oğlunu kınalayıp asker eden analar da zılgıt çeker…

Askerlik görevi tamamlanıp eve dönüldüğünde de zılgıt vardır…

Gelinin düğünden eve girişini gören kaynana, görümce, elti ve diğer yakın kadınlar da zılgıta baş vurur…

Ulu Önder Atatürk’ün Adana’ya gelişlerinde istasyon meydanını dolduran kadınlarımızdan yükselen zılgıtın dakikalar boyu sürüp, dalga dalga semaya ulaştığını büyüklerimizden dinlemişiz.

Zılgıtı, “Kırgım” adetinin tamamlayıcısı olarak biliriz…

“Kırgım da nedir?” diyenleri duyar gibiyim; anlatayım… Eskiden düğünler daha çok gelin evinin avlusunda, iki etapta yapılırdı. Erkeklere mahsus  düğün akşamları yapılır, yemekli olurdu. Gündüz programına sadece kadınlar ve tabii ki küçükler katılabilirdi. Mutlaka klarnet, keman, cümbüş, keman ve darbukasıyla gelen saz takımını “Çalgıcılar” diye bilirdik. Takım, kadınlardan gelen isteğe gör çalıp söylerdi. Mikrofon filan yok o zamanlar.  Her parçaya da, orta boşluğu dolduracak kadar kadın kalkar, gerdan kırıp göğüs titreterek şakır şakır oynardı. Ergen kızlar da annesinin, teyzesinin, halasının ısrarı üzerine oyuna katılarak kaynana adaylarının dikkatini çekmiş olurdu.

Oyun yorgunluğunun hissedildiği anda, “Kamber” denilen sesi gür, sözü hür kadın sandalye üstüne çıkıp birkaç kez lülüş çekince sıraya giren kadınlar  yeni yuvaya gönlünden kopan hediyeyi kambere teslim edip gelinle olan yakınlığın söylerdi.

Kamber kadın, teslim edilen armağanı herkesin görebileceği şekilde havaya kaldırıp gür sesiyle ilan ederdi:

  • Gelinin halası Hasibe’den çiftçi burması, darısı

 çocuklarına olsun; lü-lü-lü-lü-lü-lü-lüüüşşş…

  • Kaynana’dan gerdanlık, küpe, bileziiik, darısı döteki çocuklarına; lü-lü-lü-lü-lü-lü-lüüüşşş…
  • Oğlanın patronundan Yüz Liraaa!.. Darısı evladına olsun; lü-lü-lü-lü-lü-lü-lüüüşşş…
  • Komşusu Safiye’den Havaaannn; Darısı bidenesine olsun;  lü-lü-lü-lü-lü-lü-lüüüşşş…

Böyle öyle paralar, altınlar, tabaklar, ekmek kutuları, battaniyeler, hamam takımları yığılır, aynı zamanda katılımcılar da yavaş yavaş dağılırdı. İşte bu düğün hediyesi törenine “Kırgım” denilirdi.

PEKİİİ, ZILGIT NE?

Çok aradım, nice belge taradım, büyüklere yakardım, zılgıtın ne anlama geldiğini yıllar sonra anladım. Taha Toros’un tahmininden yola çıkarak tanıdık on kadar kadına “Durmaksızın, peş peşe ve yüksek sesle (La ilahe illallah!) diyeceksiniz” talimatını verdim. Aynen uyguladılar, Gözlerimi kapayıp dinledim; bir süre sonra, aynen zılgıt oldu bu sözler. Denemesi bedavadır, siz de uygulayabilirsiniz. O gündür, bu gündür, duyduğum her zılgıtı bu anlamıyla algılamaktayım.

Amerika ve Rusya ile varılan mutabakata eminim ki zılgıt çeken vardır. Bileni var, bilmeyeni var; bizde zılgıt iki uçludur; birincisi, mutluluk ve başarı esasına oturur. İkincisi de, paylama, azarlama ve uzun uzun rahatsızlığını ortaya koyma anlamınadır. Tercih, zılgıtçıya aittir tabii.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor