ADANA KANARASI ÜLKE İÇİN ‘YÜZ AKI’ OLMUŞTU

Dilediğinizi seçin; isterseniz mezbane ya da mezbahane dersiniz, isterseniz kanara… İlki, Osmanlıca; Arapça Medbaha, yani “kesimhane” anlamında. “Kanara” sözcüğü de ; şu işe bakınız ki, bu da Arapça “Kınnare” kökünden türemiş; “kasaplık hayvanların kesilip yüzüldüğü yer” anlamında…

HAZİRAN 1932 ÖNCESİNDE ET HİZMETLERİNE BAKIŞ! 

O vakitler de kasaplar vardı Adana’da… Kendin kes, kendin sat usulü çalışırlardı. Özellikle yaz aylarında kasap faaliyetinden kaynaklı bazı bir kokular Adana’yı rahatsız ederdi. Aynı faaliyete bağlı mikrobik salınımın eni-konu bir sorun olduğunu ise bilen pek azdı. Et yeniyorsa, elbette hayvan kesilecek, hayvan kesilecekse elbette kanı akıtılacak, partı (işkembesi) boşaltılacaktı.

Gerçi “çarşı ağaları”, yani o zamanın zabıta memurları, ara-sıra bu konuda denetimi sıkıştırıyorlar, kesimlerin rast gele yerde değil, hiç olmazsa kerpiç yahut cerreci deşiği (testi, saksı gibi eşya üretimi için toprak sağlamak amacıyla kazılan yerler) gibi yerlerde yapılması için gayret ediyorlardı. Ne var ki, bu önlemler yeterli olmaktan çok, ama çoook uzak kalıyordu…

1866’DAN BİR MEKTUP

İçinden birkaç kelime alacağımız mektubun yazılış tarihi “Silhi Zilhicce, 1282”. Yani, 15 Mayıs 1866… Adana’nın yeni Mutasarrıfı Veysi Paşa’dan Halep Valisi Cemal Paşa’ya gitmiş… Bir yerinde şöyle diyor: “…ve kasap kanaraları ise memleketin ortasında bulunduğundan…” Kasap kesiminden kaynaklanan sorunlar o denli büyüdü ki, 1915’te, büyük olasılıkla şimdiki Regülatör Köprü yakınlarında, salhane (yani hayvan derisi yüzülen yer) adı ile ilkel, salaş, yetersiz, bir yer yapıldı. Kan ve atıklar ortalıkta kalıyordu. Sonraki yıllarda, işgal güçlerinin etkisi ile az da olsa çeki-düzen verildiği söylenebilir belki ama, sorun hep sorun olarak kalmıştı…Ne zamana kadar? 1932 Haziran’ına, yani Kanaramızın hizmete girmesine kadar…

TÜRKİYE’DE BENZERİ YOK DÜNYANIN  EN İYİLERDEN!

Yıllar yılı dünya’nın en çok satan, olağanüstü saygınlığa sahip Amerikan LIFE’ın fotoğrafçıları 1932 Adana çalışmalarında, kanaramızı da görüntülemişlerdi.  Mimarisi ile, teknolojisi ile, son derece “Asri”, yani “çağdaş” bir tesisti.

Gelecek yılların gereksinimlerini dikkate alarak 1929’da projelendirilmiş, inşaatına 1930’da başlanılmıştı. 6 bölüm ve 18 metre yüksekliğinde su kulesi ana ögeleri. O yıllarda hiç kimsenin akıl edemeyeceği ünitelere sahipti. Örneğin, hayvanların kesim öncesi bir süre dinlendirilmesi için özel ahırı vardı. Çağdaş “kesimhane”den çıkan gövdeler, “salhane”de, yine çağdaş cihazlar kullanılarak yüzülüyordu. Bir müthiş yenilik daha getirilmişti; yüzülen gövdelere, “avan firigo” yani ön soğutma uygulanarak çok daha sağlıklı et üretiliyordu. “Esas Firigo” denilen buzhane, hem kanaranın hem de halkımızın çeşitli ihtiyaçlarını karşılayabilecek nitelik ve genişlikte idi. Adanalılar, başta peynir olmak üzere, teneke, tulum, çömlek içindeki kışlıklarını  buzhanede korumaya çabucak alışmıştı..

Bitmedi; mezbanemizde ayrıca “paçahane” denilen sakatat deposu, bir de laboratuar vardı. Avrupai tesisti. Belki de, dünyanın en iyilerindendi. Bahçe düzenlemesi özel projelerle yapılmıştı. Adanalılar Mezbane Bahçesinde piknik yaparken, okullar, kıra gitme programına aynı yeri almışlardı…  Bütün bunlara ilaveten, büroları ve bir de gazinosu vardı…

BUZDA İRİ DEVRİM

Kanaradan çok önce, “sarı sıcak” coşkunu Adana’da peş-peşe buz fabrikaları açılmıştı 1800’lü yılların sonlarından itibaren. İlgi gördükçe de, yeni yatırımcılar çıkmış ortaya ve fabrika üstüne fabrika kurulmuş. “Ne güzel, çok fabrika demek, rekabet demek, ucuz buz demek” diyeceksiniz…  Hayır!..  Buzcular öyle birleşmişler ki yüksek fiyatla satışı “farz” kabul etmişler. Kilosu 10 ya da 12 kuruş gibi, paranın para olduğu o zamanın behrinde kazık ötesi rayiç tutmuşlar.

O yılların furyasından bir başka cepheye geçelim… Pis-pasak dememişler, kirine-pasına bakmamışlar, buldukları suyu dondurup dayamışlar halka…

İşte o yüzden  sık sık barsak-mide rahatsızlığı ile enfeksiyonlu sair hastalıkla boğuşur olmuşlar.

250 BİN KALIP BUZ BEDELİ TESİSTEN 2 KURUŞ’A BUZ!

Aritmetiği zayıf olan da anlar bu hesaptan… Bir kalıp buz, diyelim ki 10 kilo; üstü var, altı yok… Demek ki kalıbı 120 Kuruş; bakınız şimdi…

Belediye “Uzuun yıllar hizmet edebilecek modern bir mezbane yapalım” kararını aldığında “Soğutma ünitesini büyük tutup fazladan buz da üretelim” diyerek çıkmış yola…

Haziran 1932’de tesislerin tamamı ikmal edilip te işletmeye açıldığında toplam maliyet 274 bin Lira… Yani 250 bin kalıp buz parası…

Bir kere, temiz sudan buz ürettiği için nitelikle rakip; ikincisi, fiyatla rakip. Kilosu sadece 2 kuruş. Eskinin iki kilo kirli-paslı buzuna verilen para ile şimdi koca bir kalıp hijyenik  (sağlıklı yerine “hijyenik” kullanarak modaya uyduk ki, okuyanlar bizi bir şey zannetsin) buz alabilmiş…

Hijyen demişken ekleyelim; önceleri “kassabiye” ürünleri eşek sırtında taşınırken, yeni düzenden sonra soğutmalı özel kapalı kasa özel 3 araç hizmete girdi. İkisi et, diğeri de buz için.

İHALE TARİHİ UZATILMIŞ: Bu gazete kupürüne göre,1929 sonlarına doğru yapılması duyurulan ihale, 15 Ocak 1930 tarihine uzatılmış.

TARİHİ FOTOGRAF: Yıllar önce elime geçen bu “Adana 1932” işaretli fotoğrafın nereye ait olduğunu çıkaramamıştım. Kanara hakkında bilgileri toplarken anımsadım ve kıyas yolu ile, fotoğrafın bu bina inşaatına ait olduğunu yakalayınca çok sevindim.

ATATÜRK ÇOK BEĞENMİŞTİ: 1933 senesi, Ocak Ayı’nın 28’inci günü… Ulu Önder Adana Gezisinde, Türkiye’de bir benzeri olmayan, hatta dünyanın sayılı kanaraları arasında sayılan Adana tesislerini gururla gezmiş ve Başkan Turhan Cemal Beriker’i kutlamıştı.

ÇAĞ ATLATAN YENİLİK: Sağlıksız koşullarda kesilen hayvan gövdeleri toza, sineğe ve güneşe karşı önlemsiz olarak eşek sırtında taşınırken, kanara ile birlikte soğuk havalı iki et taşıma ve bir buz aracı devreye girmişti.

SONY DSC

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor