ADANALILAR ÇILDIRSIN DİYE Mİ BEKLİYORLAR?

Çıldırmış olabiliriz. Çıldırmamışsak, çıldırmamıza az kaldı. Olacak mııı, olmayacak mı?.. Kalacak mııı, kalmayacak mı? Uçacak mııı, duracak mı?.. Moda tabiriyle kafamızda, deli değil, zırdeli sorular… Biz Adanalılardan fena halde gıcık kapan bir akım olmalı. Elimizdeki radyoyu, Karayolları Bölge Müdürlüğünü, DDY Bölge’yi alıp Mersin’e taşıdılar. Sıra hava limanımıza gelmiş olmalı; Radyoda yapıldığı gibi “Çukurova” ambalajıyla bunu da Mersine taşımayı başardılar. Bir şey değil, beni rahatsız eden nokta şu; acaba yarın bir gün Taşköprüyü, Büyük  Saati, Küp Şelâlemizi, Baraj Gölümüzü de alıp götürürler diye içim içimi yiyor.

ÇILDIRTAN ÇİN İŞKENCESİ BU!

Eski zamanlarda mı yoksa yakın geçmişte mi bilemem, Çin milleti birine en ağır işkence cezası verildiğinde “damlama” sistemine baş vururlarmış. Şöyle tarif edelim; cezalı bir iskemleye başını bile milim oynatamayacak biçimde bağlanıyor. Tepesine de, altında küçücük delik olan bir su kabı asılıyor. Delikten muntazaman düşen su damlaları bir an geliyor, cezalıyı rahatsız edeee ede çıldırtıyor. Bu durumdayız yani. Havalimanı duracak mııı, uçacak mı?.. Adana’dan sivil uçuşlar az da olsa sürecek miii, sürmeyecek mi?.. Sayın Cumhurbaşkanımızın ve önceki Ulaştırma bakanımızın “Adanalı ne isterse o olur” sözleri geçerli olacak mııı, olmayacak mı? Dahası; liman açık kalacak ta sadece eğitim uçuşlarına mı verilecek, yoksa TOKİ’ye siteler yapması için tahsis mi edilecek, bir yoksa daha, Millet Bahçesi filân mı yapılacak?..

Yıllardan beri bu sorulara kesin cevap alamadık. Adanalıların ne istediği belli olmaya belli ve kuşkusuz her kes tarafından çok iyi biliniyor. O halde ne diye bir türlü net cevap verilemiyor, anlamış değiliz. Yani, çağdaş çin işkencesine maruz durumdayız. Farkına varmadan çıldırmış olabiliriz. Yok, halâ çıldırmamışsak, uzak değil, yakında çıldırabiliriz.

ADANA’MIZI HAVADAN SON DEFA MI GÖRDÜM?

Geçtiğimiz Cuma günü içim titreye titreye Şakirpaşa Havalimanından İstanbul’a giden uçağa bindim. Şanslıymışım, uçak Kuzeydoğu doğrultusunda havalandı. Altımda, koca memleketim, Adanam, geriye geriye geçit yapmaktaydı. Reşatbey, Cemalpaşa üzerinden Merkez Parkımızı, Sabancı-Merkez Camimizi, Tanrı’nın lütfu pırıl pırıl Seyhan Nehrimizi, prestij kaynağı Baraj Gölümüzü beynime nakşederek izledim. Bir daha aynı görüntü kısmet olur mu, olmaz mı bilemiyorum. Çünkü Çukurova adıyla Mersin’de 2010’dan bu yana fiilen ele alınmış Mersin Limanı yarın mı açılır, gelecek bahar mı, Tanrı bilir.

YENİ LİMAN ASLA BANA GÖRE DEĞİL

Evden Şakirpaşa’ya taksiyle 15 dakikada geldim. 275 Lira. Kaba bir hesap, Mersin Havalimanına taksi 2500 Lira’nın altında değildir. Yol hali, belli olmaz, üç saat erken çıkmak gerek. Uçuş süresi, varış limanından kente ulaşım zamanı, derken, gitti mi 7-8 saat. Uçak bileti ve karşı taraftaki vasıta ücretiyle “cem’an yekûn” 10 bin Lira’cık bir cep hafiflemesi… Kaldı ki, beleş bile olsa, kuş cennetlerinin sınırındaki limandan ne uçarım, ne inerim.

12 MİLYON VEYA 8 MİLYON YOLCUYMUŞ

İlk başta yılda 30 milyon yolcu kapasiteli düşünülmüştü. İnşaat başladı, Ortak girişimci grup battı. İş durdu. Tekrar başladı, yine durdu. Bu arada kapasitenin 12 milyona düştüğünü duyduk. Son olarak doğrulatamadığım bilgi, 8 milyon. Adana Limanı 5 milyon yolcuya hizmet ediyor. Pek çok kişi benim gibi düşünüp uçak yerine şimdiki uçak konforlu otobüsü veya özel aracını yeğleyecektir. Yani 5 milyonu da bulup bulmayacağı kesin değil. Taahhüt edilen rakam farkını devlet, yani bizler, uçsak da uçmasak da ödeyeceğiz.

Ben daha ne yazayım, lütfen söyler misiniz!..

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor