ARİF KESKİNER’İN ARDINDAN-1 YAPRAK DÖKÜMÜ

Bir dosttan gelen telefonla bilgisayar başından zıplamam bir olmuştu.  İnanamıyordu insan. Son görüşmemiz birkaç gün önceydi… Ondan önce de son çıkan yapıtı “Akşam Çiçekleri” için 2-3 konuşmamız olmuştu. Birkaç kitabı hakkında “Söylem”, “İnsancıl” ve “Yeni Adana Edebiyat ve Sanat Sayfası”gibi gazete ve edebiyat dergilerinde çıkan yazılarımız vardı.   Keyifli görüşmelerimiz de olmuştu… “Sen boş durmazsın, ne yapıyorsun?” diye gülerek takılmıştı son görüşmelerimizin birinde.  Yine bir görüşmemizde “…Asıl romanı yazılacak adam Arif Dino’dur dediğimde yok dememişti. Yaşar Kemal, “Demirciler Çarşısı Cinayeti”nde Osmaniye kökenli ailesinin romanını yazmıştı.

Üzülmemek elde miydi? Tıkanıyor; ne diyeceğini bilemiyor insan. Gözlerinizin önünden film şeridi gibi peş peşe geçen anılar kördüğüm olan düşüncenizi de bir umarsızlık bataklığına saplarken; gidebileceğiniz, yetişebileceğiniz dostane bir son görev bile olanaksızlık engeline takıldığından, bir beyaz bayrak sallar gibi, titreyen ellerinizi içinizden sessizce sallamak kalıyor geriye..

Arif ağabey yaşamını yitirmişti… Yıllardır gördüğü tedavi sonuçsuz kalıyor; Türk sineması bir kez daha gözyaşlarını döküyor… Yeşilçam son kalan anılarını süpürüyordu… Orhan Kemaller, Yılmaz Güneyler, Yaşar Kemaller, Muzaffer İzgüler, Demirtaş Ceyhunlar gibi onu da sonsuzluğa uğurluyorduk…

Son yıllarda yerlerine koyamayacağımız ne çok değerler kaybediyorduk biliyor musunuz? Bunlar, toplum olarak tam bir sanat ve kültür yoksulluğuna sürüklendiğimizin birer somut işaretleriydi. Çoğunlukla ülke çapında her biri birer akım, değişim, ekol yaratan insanlar olan bu sanat kıymetlerimizi bir daha yerlerine koyabileceğimizi kim iddia edebilirdi ki?.. Öyle ki ulusal düzeyde yeri ve ağırlığı olan edebiyat, sinema, müzik kökenli olan şair, yazar, bestekâr, aktör, ses sanatçısı olan bu ünlü sanatçılarımız ve yok olmaya giden bir sanatımızdı.

12 Mart 2024 tarihinde Adanalı ünlü sinemacı, senarist, yapımcı Arif Keskiner ağabeyi kaybettiğimizde sözünü ettiğimiz o sanatsal çoraklığa sürüklenişimizi umarsızlıkla acı acı seyredercesine Çukurova’nın, Adana’nın bu yaprak dökümünü düşünmeye başladım… Şair, yazar, bestekâr, aktör, ses sanatçısı olarak her biri birer dev sanatçı olarak ulusal sanata damga vuran, hatta bazıları Çukurova’nın bereketli topraklarından, Adana’dan çıkan bu çok önemli sanatçılarımız Toroslar’ı aşıp ulusallığa, evrenselliğe adını yazdırmışlardı. Öyle ki… Yaşar Kemal, Yılmaz Güney, Aytaç Arman, İrfan Atasoy, Arif Keskiner, Müslüm Gürses gibi sanatçılarımızın adları gündemde olmaları ve ulusal ünleri nedeniyle toplum tarafından bilinmekteydi ama bir de yapıtları, şarkıları, türküleri, besteleri nedeniyle aramızdan sessiz sedasız giden çok değerli sanatçılarımız, ağabeylerimiz, dostlarımız vardı. Romanlarıyla, filmleriyle, şarkılarıyla, türküleriyle ulusal düzeyde halkın sevgisini kazanarak hep gündemde olan sanat tarihine adını altın harflerle yazdıran bu sanatçılarımızın bazılarını da, toplumdan nerdeyse soyutlanan, mekân ve semt terk edilen uzun süreli bir pandemi ve deprem sürecinde geç duymuştuk…

Adana müziğine sazıyla, sözüyle, eğitmenliğiyle, çay bahçeleriyle, Adana İl Radyosu’yla Çukurova’nın bu yaprak dökümünde      savrulan bu sanatçılarımızdan olan Ali Limoncu, Abdurrahman Yağdıran, Cahit Seyhanlı, Ahmet Demir, Sabit Gürses… deyip rahmetle andığımızda “kimdir?” diyebilirsiniz ama türkülerini, sanatını sıraladığımızda, arkasından bir “hııı…” onayı gelir tabii ki…

Adana müziğine âşıklığıyla, sazıyla, sözüyle, eserleriyle ve hizmetiyle katkı sağlayan Ali Limoncu, “Halim Gel Oğlan”, “Bana Kara Diyen Dilber” gibi türkülerle birlikte; bizlere veda ederken de “Adana’ya Gidek Gidek” diye diye dillere destan bir yöresel/otantik/folklorik bir Adana marşını(!) ezber kaydıyla bizlere armağan etti ki tüm Türkiye koro hâlinde yıllarca söyleyip duruyoruz ve söyleyeceğiz de.

Ceyhan dediğimizde, 50 kadar romanıyla evrenselleşen Orhan Kemal ustamızla birlikte “Elâ Gözlü nazlı Yâri Görem Dedim Göremedim”, “Ah Neyleyim Gönül Senin Elinden” diyen Âşık Ferrahi (Mehmet Ali Ergat) nasıl anılmaz ki…

Ceyhan’da yerleşik olan bir diğer önemli halk ozanı Hasan Turan’dır desem bilinmeyecektir… Ama, “Nemalacak Felek Benim”, “Ana Beni Eversene”, “Şen Ola Düğün Şen Ola” ya da “Vermediler Ne Yapayım” desem onu anımsamakta bir tereddüdünüz kalmayacaktır… 90’lerın başında ürünlerini, yaşam öyküsünü yayınladığımız, söyleşiler yapıp, şiirlerini yayınladığımız; 2-3 televizyon programı için Adana’ya davet ettiğimiz; sevgili A. Kadir Kaçar’ın Kanal-A’daki “Yaşamın İçinden” programında yer verdiğimiz Adanalı 12 müzik adamının evlerinde yapılan belgesel çekiminde bir renk olarak yer verdiğimiz Hasan Turan, bana göre Âşık Veysel’den sonra gelen en önemli halk ozanlarından biridir.

Âşıklardan, halk şairlerinden gidince geçen yıl yitirdiğimiz, Karacaoğlan’ın şiir soyundan gelen halk ozanı Güheri de anmadan geçemeyeceğimiz önemli ozanlarımızdandır… Gerçek adı İsmet Güher olan ozan Güheri özellikle Adana ve Çukurova’yı şiirleştiren, avcılığı şiirlerine taşıyan, şiir budur diyebileceğimiz, atasözü ve deyimleri yedirdiği ve de henüz kitaplaşmayan o kısacık folklorik manileriyle şiirde kalıcılığı hak edenlerden olsa gerek.

Kazım Sanrı var yine çok önceden…  33 ses sanatçısının plaklarına aldığı “Uykuda mısın Sevgili Yârim” ve “Feryat” adlı dile düşen türküleri bulunan, altın plaklı Kazım Sanrı gibi bir müzik adamını anmadan geçemeyeceğim.

Ve bir Türk müziği bestekârı İsmail Demirkıran… Gördüğüm, duygu yoğunluğu en çok olan,  TRT repertuvarıyla en sıkı çalışan bir güzel insan… 375 tanesi gibi rekor sayıda bir eserinin TRT TSM repertuvarına geçen bir udi-bestekâr. Güzel dostluklar yaşadığımız İsmail Demirkıran tarafından bestelenen 20 kadar şiirimin 8’i TRT repertuvarına alınmıştı.

Ahmet Demir sonra… Birecik’te ustası Nuri Sesigüzel’le kendircilik yapan, Adana’da müziğini sanatını bulan “Geze Geze Yüreğime Dert Oldu”, “Haram Oldu da Bana Bu Antep’in Elleri” adlı eserleriyle unutulmayan bir Ahmet Demir’.

“Adana Yollarında” ve “Canım Gülüm Postacı” diyen postacı, konservatuvar öğretim üyesi Abdurrahman Yağdıran’ı kaybettik ardından… Adana Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü’nün talebi sonucunda, naçizane benim de sanat danışmanı olarak 2017 yılında 100 kişilik isimle yola çıktığımız Çukurova Sanat Belgeseli’nde yine 12 kişinin evlerinde çekilen televizyon belgeseliyle son bulan çalışmamıza Abdurrahman Yağdıran’ın da hayatını dâhil etmiştik.  Yine, Adana Büyükşehir Belediyesi Kültür Müdürlüğü’nden gelen bir talep sonucunda, o süreçte rahmetli Abdurrahman Yağdıran’a “Postacı Adana Yollarında” adlı kitabı hazırlamıştık.

Ulusallığı aşan ödüllü “Zıkkımın Kökü” filmine konu olan romanının yanı sıra, özellikle çocuk edebiyatına 150 kadar okunan kitabıyla katkı sağlayan, güzel çalışmalarımızın olduğu Muzaffer İzgü ustamız nasıl anlatılır ve nasıl anılmaz ?…

Başta, Yılmaz Güney’le oynayıp, yönetmenliğini de yaptığı, Adana’nın kıymetli çocuğu “İnce Cumali’nin adını verdiği filmiyle Antalya Film Festivali’nde dört Altın Portakal ödülü kazanan; onlarca filmde başrol oyuncusu ve yapımcı olarak yer alan gençliğimizin akrobat İrfan abisi var sonra.

Güzel muhabbeti ve iyiliğiyle de anımsanan, bir dönem sahnelerin çok sevilen bir ses sanatçısı olarak “Veremli Kız” adlı Avrupa ölçülerinde Platin Plak armağanına eşdeğer bir “Altın Plak” kazanan; konser biletleri karaborsaya düşen sanat tavırlarıyla gerçek bir Adanalı Cahit Seyhanlı üstat bir deprem süreci kargaşasında sessiz sedasız aramızdan ayrılması içime çok batan bir konu olduğunu içtenlikle paylaşabilirim.

Suna Kan, gibi Batı müziğinde dünya çapında bir müzik ustası olmasıyla her zaman gurur duyduğumuz bir sanatçımız; bazı dergi çalışmalarımızın da içine giren Demirtaş Ceyhun; Müslüm Gürses’in okuduğu “Sevenler Anlar” şarkısıyla tanınan bir Burhan Paker; 100 kadar bestesiyle adı Curcunacı Seyfi Güldağı’na çıkan kıymetli bestecimiz; yine bu yaz aramızdan ayrılan gençliğimizin altın sesli ses sanatçılarından Sabit Gürses unutulmaz sanatçılarımızdandır.

Mesut Mertcan; Adana’dan sonsuzluğa uğurladığımız, 12 Eylül bildirisini de okuyan televizyonların önemli bir spikeri ve de gizli bir şair… Söyleşimizde insan ve yaşam kokan şiirlerini kitap hâline getireceğini söylemişti. Onu da yoksul ve kötü günlerin eşliğinde bu hayattan uğurladık.

Ercan Çulhaoğlu sonra… Sesiyle, sahnesiyle, bestesiyle, bilgisi ve önemli müzik ortamlarındaki yeri ve çalışmalarıyla bir Ercan Çulhaoğlu her zaman anılacaktır. Uzun yıllar Adana Büyükşehir Belediyesi Konservatuvarı’nda öğretim üyeliği ve TSM şefliği yapan Ercan Çulhaoğlu da Adana B.Şehir Belediyesi Cumhuriyet’in 80.yılı Altın Koza TSM Ulusal Beste Yarışması’nın 2. jürisinde yer alan Adanalı bestekâr, şef ve müzik ustalarımızdandır.

Yüze yakın bestesi ile kadın besteciler arasında TSM bestesi bulunan ve müzikte değişim yönlü güzel şeyler yapmaya çalışan Türk sanat müziği bestekârı Ayşe Pınar Köksal ablamızı anmak isterim… Adana B.Şehir Belediyesi Cumhuriyet’in 80.Yılı Altın Koza TSM Ulusal Beste Yarışması nedeniyle bestelenen 10 kadar Adana şiirimden, TRT repertuvarına giren dört eserden biri olan “Adanalı Kızlar”, Pınar hanımın bestesi olurken: Hüseyni, “Torosları’ı Aşıp düze İnince” Engin Çır’ın; yine bir diğer güzel Adana şarkısı olan “Güzel Adana” adlı hüseyni beste ise sevgili Ali Atilla Sütşurup’undu. Böylece, TRT Adana repertuvarına ilk giren dört Adana şarkısı olmuştu.

Saygıyla anmak istediğim diğer bir kadın besteci de Eczacı Reyhan Karataş’tır… Adana Musiki Derneği başkanı ve şefi olan besteci ablamızı Karataş’ın oralarda bir tepede toprağa verip gelmiştik. Reyhan Karataş ablamız ile birlikte 1996 yılında “Gramofon Müzik Ödülleri-Ulusal Beste ve Güfte Yarışması”nı konserli olarak düzenlemiştik. Cemal Safi, Akçay’da konsersiz düzenlerken, biz Adana’da konserli ve izleyicili düzenlemiş ve başarıyla sonuçlandırmıştık. “Gramafon”dan bir süre önce sonuçlanan TRT Dede Efendi Yarışması’nda dereceye giren bestekârlar Adana’ya gelip ödüllerini almışlardı.  Yarışmaya ulusal basın yer verirken, Kanal A-da sunacak insan olmadığından acemice de bir sunuş yapmıştık. Olsun, amaç topluma ulaştırmak değil miydi?

“Gramofon Müzik Ödülleri-Ulusal Beste ve Güfte Yarışması”nın amacı, TRT Repertuvar Kurulu’nun da yer alacağı, 2010’lu yıllarda düzenlenmeye başlanan Amasya-TRT Beste TSM Yarışması gibi bir yarışmayı Türk müziğine ve Adana’ya mal etmekti. “Gramofon’daki bu amaç bir ara gerçekleşmek üzereydi. 1998 baharında Belediye Başkan Yardımcısı olan Mehmet Ali Dağtaş’ın talebi üzerine görüşüp ve TRT-Kültür Bakanlığı ve sanatçı dostlardan edindiğim araştırmayla yaklaşık 15 bin lira kadar çıkan yarışma maliyetini rapor olarak Mehmet Ali Bey’e ilettiğimde harekete geçilse de 1998 Haziran’ında olan Adana depreminde proje iptal olmuştu.

Daha sonra 2003 yılında düzenlenip, 2004 yılı başında konserli ve izleyicili olarak gerçekleşen “Adana Büyükşehir Belediyesi-Cumhuriyet’in 80.Yılı Altın Koza TSM Ulusal Beste Yarışması”nda düzenlenmesinde vs. ben yoktum… Sevgili bestekâr dostum Mustafa Coşkun’un hüseyni bestesi “Tutsam O İpek Elini”  ile 1.’lik ödülü; TRT Sanatçısı-Şefi Suat Yıldırım’ın muhayyerkürdi bestesi “Canım Adana” ile Jüri özel Ödülü ve Reyhan Karataş için yazdığım “Bulunur mu Bir Gelen, Bir Soran, Bir Arayan” adlı bestesiyle de mansiyon ödüllerini kazanmıştık.

Yeniden konumuza döndüğümüzde, aramızdan ayrılan kıymetli sanatçılarımızdan hemen anımsayabildiklerim kadarıyla Erol Büyükburç, Hasan Özçivi, Selahattin Sarıkaya, Kazım Karaörs, Kani Karaca, Murat Göğebakan, Aytaç Arman, FarukTınaz, Nurhan Damcıoğlu, Mahmut Özçiftçi, Rifat Şanlıel, Sadettin Öktenay, Yalçın Remzi Yüregir, Salim Küçüktanış, Toktay Sökmen, Ercan Kont,  ve Zakir Erdoğan’ın mekânı cennet olsun derken; Mustafa Sağyaşar, Can Etili Ökten, Ali Şenozan, Abdurrahman Keskiner, Şaban Gen, Demir Karahan, Erol Aktı, Mustafa Canan, Ali Özgentürk, Ömer Faruk Tekbilek, Ahmet Tekbilek (Hacı),  Suphi İdrisoğlu, Mahmut Yivli, Serhan Kelleözü, Seyhan Tütün, Talat Er, Murat Kekilli ve Vahdet Vural’a uzun ömürler dilerim.

Yeniden rahmetli Arif Keskiner konusuna döndüğümüzde, haftaya devamını getireceğimi söylemek isterim.

 

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor