AVAREMU MODASINA LEBLEBİMİZ DE UYDU

Bu yaşa geldim, hiçbir filmin koca bir toplumu AVAREMU kadar etkilediğini görmedim, duymadım. “Cıbıldak kadınlar” daha çocukluğumda ahlakımı bozmasın diye babam sinemayı yasaklamıştı. Diyebilirim ki bizim aile dışındaki her kes, 1953 yapımı filmi görmüş, etkisinde kalmıştı. İki kez, üç kez gidenler olduğunu berber koltuğunda otururken öğrendiğimi unutmam.Eas oğlanı  Raj Kapoor , kızı da Nergis oynamıştı..

Büyük ilgi, doğal olarak Yeşilçamı da harekete geçirdi. Zeki Müren, Sadri Alışık, Cüneyt Arkın gibi ünlü aktörlere farklı versiyonlarda Avare rolü verildi. Doğrusunu isterseniz, seyircimiz hem komik hem acıklı, fazladan mendil ıslatan filmleri zaten severdi. Bir fragmanda, “Bu filmde ağlamaya doymayacak, bir değil, birkaç mendil ıslatacaksınız” şeklindeki tanıtıma bile tanık oldum.

Görmediğim filmin bel kemiği kesinlikle Avaremu şarkısıydı. Ben dahil, herkesin dilindeydi. Orijinal Hintçe ve Türkçe Avaremu plakları kapış kapış satıldı. Yetti mi? Yetmedi!.. Türkiye’yi bilmem ama Adana’yı Avremu modası öyle bir sardı ki, “Sarıp sarmalamadığı pek az şey kaldı” diyebilirim. 

Modanın başlangıcı leblebiyle oldu. Tablasındaki minik bacadan dumanlar savurarak sokak sokak dolaşan leblebiciler artık “Avare leblebisiii” diye bağırmaya başladılar. Avare leblebisi öyle bir tuttu ki, bu kavrulmuş nohuta burun kıvıranlar bile avuç avuç yemeye başladılar. Merak ettim; sebze pazarı yakınlarındaki leblebi imalatçısına sordum. “Eskiden nasıl kavurduysam şimdi de öyle kavuruyorum yiğenim. Bakma işte, bizim millet böyle. Bir şeyin dalabı (Adanaca’da “düşkünü” anlamındadır) oldu mu olur” dedi.

Çok geçmedi, birde batık ki avare dondurması çıkmış piyasaya. Ama bu sefer gözgöre göre, aynı dondurma, sunuş farkıyla avareleşiyordu. Normal yuvarlak bisküvide alırsanız dondurma, iki düz gofret levha arasında hazırlanırsa “avare” oluyordu. Bunun için, pirinçten yapılmış, kibrit kutusundan azıcık büyük kalıbın dibine, aynı ölçüde kesilmiş gofret konularak başlıyordu işlem. Üstüne dondurma, onun da üstüne tekrar aynı boyutte gofret levha. Oldu sana avare dondurma. Kalıbın altındaki tutamağın bir yanına konulan itenek, sandviç şeklindeki ürünü kalıptan kurtaracak biçimde ayarlanmıştı.

Leblebiden, dondurmadan sonra avare bicibicisi ile müşerref olduk. Ona ne diye avare dediler vallahi hiç anlamadım. Bildiğimiz bici biciydi. Anlayacağınız, avare sulandırılmaya başlamıştı artık. Avare çorbacısı, Avare Berber Salonu, Avare Bakkal ve benzeri levhaları kanıksar olduk.

Başa dönüyorum; Avaremu şarkısı dilime pek sık gelir. İlk iki ya da üç mısraını sözüm ona Hintçe söylerim. Aslında, Avaremu dışındakilerin hiçbiri Hintçe değil, eminim kötü bir taklit. Asıl zor yanı, enstrümanın öne çıktığı bölümde insanın ciğerini titreten çalgı. Sanırım sitar sesiydi.

Öneriyorum; internette (https://www.youtube.com/watch?v=FLiiQvC0_Dg) linkine giriniz, o zaman bu yazıyı çok daha iyi anlayacaksınız.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor