BESTEKÂR-KORO ŞEFİ GANİ TAKMAZ’LA SÖYLEŞTİK

Birçok dernek ve kurum korosu yöneterek müziğe hizmetini sürdüren müzisyen koro şefi, aynı zamanda güzel besteleriyle dikkat çeken, genç yaşta kaybettiğimiz  A. Gani Takmaz’ı onunla  ile yaptığımız, yayınlanmayan eski bir röportajla analım istedik.   

 

Cumali Karataş***Müzik yaşamına nasıl başladınız Gani Bey? Nasıl ve nerede yaptınız bu başlangıcı?

Abdulgani Takmaz—Müziğe ne zaman ve nasıl başladığımı hatırlamıyorum. Çünkü kendimi bildim bileli ailemin içinde müzik ortamında oldum hep. Öyle ki abim ve ablam beni karşılarına alıp “Zamanı var ki her bezmi anarsın”, “Koparan sinemi ağyar elidir”, “Senden ayrı yaşayamam çünkü çok sevdim seni” şarkılarını usul vurarak öğretirlerdi. İlk hatırladıklarım bunlar, herhalde 4-5 yaşlarındaydım.

C.Karataş***Müziksiz bir yaşam koca bir hiçtir sanırım bir besteci için?

A.Takmaz—Müziksiz bir yaşam nasıl olur ki… Bana olmaz gibi geliyor. Doğaya bakın, duyabilenler için her şeyde bir musîki var. Bence, hava olan her yerde (canlı veya cansız) musîki var.

C.K.***Kullandığınız enstrümanlar var mı? Bu konuda kimlerden yararlandınız? Saz, solist veya korist olarak katıldığınız topluluk çalışmaları oldu mu?

C.K.***1967’den beri ut, 1971’den beri de kanûn sazlarını kendime yetecek kadar çalıyorum. Bizim zamanımızda taşrada (Kilis) yaşayan birisi için yetişmek, hoca bulmak çok kolay değildi. Ne yaptımsa kendi kendimin hocası oldum. Ailemde enstrüman çalan bir ben varım.1971’den bugüne kadar hep koro şefi olarak müziğe hizmet etmeğe çalıştım. Sırası ile D.Bakır Halk Eğt. Merkezi T.S.M. Korosu, Dicle Üniversitesi Korosu, D.Bakır Valiliği Kültür Müdürlüğü Korosu, D.bakır Kredi ve Yurtlar Bölge Müd. Korosu tekrar Dicle Üniversitesi Korosu. Dicle Üniversitesi’nden emekli olduktan sonra Kırıkkale Musîki Cemiyeti Korosu Şefliklerini yaptım.

***İlk bestenizi ne zaman yaptınız; hangisiydi bu? Şimdiye kadar yaptığınız bestelerinizin sayısı kaça ulaştı; kaçı TRT Repertuarı’na alındı?

İlk bestemi 1968’de sözlerini kendim yazdığım “Zulmün Yeter” şarkısını nihavent makamında yaptım. Uzun müddet 1983’e kadar beste yapmadım. Toplam 35 bestem var. Bunlardan 5 tanesi TRT Repertuarı’nda Beste sayısı benim için önemli değil. Çok çok bestelerim olsun isterim ama nitelikli olmak şartıyla.

***Denetimden geçen ilk eseriniz hangisi? Bestenizin denetimden geçerek TRT repertuarına alınması karşısında nasıl bir duygu yaşadınız?

Denetimden geçen ilk eserim 1995’te bûselik makamında “Değişir bir güne kalmaz bu sitemkâr bakışın” dizesiyle başlayan şarkım. Tabii ki insanın bestesinin TRT tarafından kabul görmesi besteciliğinizin tescili anlamına geliyor. Bu çok güzel bir duygu. Hatırlıyorum da çok mutlu olmuştum.

***Bestelerinizi yaparken enstrüman kullanıyor musunuz? Hangi ortamlarda bestelerinizi yapıyorsunuz?

Beste yapmadan önce şiiri iyice ezberler, ne ifade ettiğini iyice sindirir ve şiirin tamamını hayal âleminde yaşamaya çalışırım. Bütün şarkılarımı yürürken bestelerim. Bazen çok uzun sürer bir beste yapmam, bezen de çok kısa. Bir müddet demlenmeye bırakırım. Rötuşları yaparken enstrüman kullanırım. Beğenmeyip attığım çok çalışmam olmuştur. Çünkü önce ben beğenmeliyim. Beste yapmak yeni bir şey yapmaktır. Ve kulağa hoş gelecek orijinal bir melodik yapıda olmalıdır.

***Besteleyeceğiniz şiir hangi özellikleri taşımalı?

Başkasını bilmem ama ben her şiiri besteleyemem. Şarkının güzel olabilmesinin ilk şartı güftenin güzel olmasından geçer. Bence güfte ayrı şey, şiir ayrı bir şeydir. Evet, nihayetinde güfte de şiirdir ama farklı özellikleri olmalıdır. Öncelikle vurgulu bir tema ve içinde gizlenmiş melodik bir yapı olmalıdır. Ayrıca anlam bütünlüğü, yani mısraların birbirini desteklemesi gerekir. Eskiyi tekrar etmek, güfte için de, beste için de yeni bir şey yapmak değildir. Önemli olan yeni bir şey yapmak, yani orijinalitedir. Şarkının bir şahsiyeti, bir karakteri olmalıdır. Güfte olacak şiirin teknik yönü de eksiksiz olmalıdır. Edebi bir değeri olmalı ve insanları umutsuzluğa düşürücü, karamsar, içinde sevgiliye söylenmeyecek sözler olmamalıdır.(Örneğin: ”Gözünü oyarım, Allah belânı versin, sen alçaksın gibi) Ayrıca kafiyeye uysun diye saçma sapan sözler olmamalıdır. Ve tabii ki musîkimiz dünyanın en zarif ve nazik hitaplarıyla doludur. Sevgili ne yaparsa yapsın eğer gerçekten sevgili ise ona kötü söz söylemek olur mu? Bu konu o kadar geniştir ki, günlerce konuşsak bitiremeyiz.

***Size göre, iyi bir bestenin kıstasları nelerdir? İyi bir beste nasıl olmalıdır?

—-İyi bir bestenin nasıl olması gerektiğini yukarda az çok izah etmeğe çalıştım. Buna şunları ilave edebiliriz:

  1. a) Günümüz insanının kulağını ve konuştuğu dili göz önüne almak (tabii ki sanattan ve edebilikten ayrılmadan) Çünkü sanatçı çağını hatta daha ilerisini yansıtan insandır.
  2. b) Kalıcı olabilecek nitelikte olmak.
  3. c) Sevgi, hüzün, ayrılık aşk gibi insani duygular şimdiye kadar vardı, şimdiden sonra da olacak. Şimdiye kadar anlatıldı, hâlâ bitmedi, şimdiden sonra da anlatılacak ve bitmeyecek. Onun için ifade kötümserliğine kapılmamak gerekir. Daha ifade edilecek çok şey var. Yeter ki biz onları bulalım. Bu meyanda, beste de zorlama olmamalı, içten geldiği gibi olmalıdır. İlla besteci olacağız, beste yapacağız diye bir şart da yok.

***Bestelerinizle erişmek ve yansıtmak istediğiniz nitelik çizgisi nedir? Ve…Bundan sonraki müzik yaşamınızda neler yapmayı düşünüyorsunuz?

Nitelik çizgisi kişiye göre değişkendir. Ufkunun genişliğine bağlıdır. Bunun da sonu yok tabii. Yeni bir eserin oluşmasında bilinçaltımızda daha önce yerleşmiş olan birçok şeyin etkisi vardır. Örneğin, okuduğumuz bir romanın yahut yıllar önce dinlediğimiz bir müziğin, seyrettiğimiz bir filmin bizde bıraktığı bir etki gibi. Bestecinin gerek müzik, gerekse diğer sanatsal eserleri inceleme ve algılaması ne kadar geniş olursa, o bestecinin alt yapısı o kadar güçlü olur. Bunun da sınırı yoktur. Birisi çıkıp dünya ve Türk klâsik eserleri okumanın beste yapmada ne gibi yararı var ki diyebilir. Bence vardır. Hatta düşünce tarihini bilmenin şimdiye kadar ki, felsefenin, matematiğin bile mantık ve düşünce yürütmede önemli faydaları vardır. Beste yapmakta beyin ve duygu vasıtasıyla olduğuna göre, perspektifin genişliğinin ne kadar önemli olduğunu hâlâ söylemeye gerek var mı acaba? Basitlikten ancak kültür vasıtasıyla kaçınabiliriz. Bestelerimizin de basit olmasını istemeyiz herhalde.

Kendimi ölene dek yeterli görmeyeceğim. Bundan sonraki müzik yaşamımda, kendimi yeterli görmeyerek, daha iyi, daha iyi şeyler yapmayı düşünüyorum. Tabii, yapabildiğim kadar.

***Türk Müziği konusundaki düşünceleriniz… İyi bir yerde mi? Değilse, olması gereken yere erişebilmesi için neler yapmak gerekir? 

Türk Müziği konusundaki düşüncelerimi anlatmam için, herhalde kalın bir kitap yazmam gerek. Türk Müziği günümüzde hak ettiği yerde mi diye sorarsanız elbette değil.

Sebepleri bana göre kısaca şunlar:

  1. a) Halkın eğitim ve kültür seviyesinin düşük olması.

“Halk bunu istiyor” diyenlere ithaf olunur. Yıllarca bilinçli veya bilmeyerek halkı zevksizliğe sürükleyen herkes ve her kurum bundan sorumludur.

  1. b) Müziği halka sunan ve bu işin ticaretini yapan kesimin ehil olmaması (plâk ve kaset yapımcılarının sadece para kazanmayı düşünmeleri)
  2. c) Kültür Bakanlığı bünyesindeki koroların esas amaçları musîkimizi geniş halk kitlelerine yaymak, sevdirmek ve yaşatmak olması gerekirken, sanat yapıyoruz diye gitgide halktan kopuk, günümüz gerçeklerinden uzak eserleri ruhsuz ve duygusuz icra etmeleri. Böylece müziğimize yarar yerine zarar vermeleri.
  3. d) Bugün geniş halk kitleleri biraz Türk Müziği dinliyorlarsa TRT’ye teşekkür etmeliyiz. Ancak orada da, sanki yeni şarkılar yokmuş gibi, “Temcit pilavı” misâli hep aynı şarkıların çalınması bıkkınlık derecesine varmıştır. Arada bir yeni şarkılar duyuyoruz, bunlar da ya TRT mensubu besteciler, ya hatırlı tanıdık bestecilerin eserleri. Bu şartlar altında halkı etkileyecek, hiç değilse müzik severlerin dillerinden düşmeyecek yeni şarkılar nasıl çıkabilir. Müziğimiz dirilecek ve hak ettiği yeri alacaksa bu ancak yeni besteler dolayısıyla, yeni bestecilerle olacaktır. Ayrıca TRT’de bir de prozodi konusu yeniden ele alınmalıdır. Mana prozodisi ön plâna çıkarılmalıdır. Yoksa belli kalıplar içinde banal, prozodi kaygısı ile yapılmış duygudan ve gerçek manadan uzak beste sayısı daha da artacaktır. Bethoven’in: “Eğer sonuçta bir güzellik çıkacaksa, bütün kurallar yıkılabilir.” Sözü tam buraya göredir.
  4. e) Kuruluşunda (1976) bayram yapıp sevindiğimiz üniversitelerimize bağlı Devlet Klâsik Türk Müziği Konservatuarlarında (üniversitelerimizin diğer bölümlerinde olduğu gibi) standart yakalanamamıştır. Hâlâ bu okullarımızda metodik çalışmalar istenilen düzeyde değildir. Örneğin: Çalgı eğitiminde ud dışında 27 senedir standart bir metot geliştirilememiştir. En büyük ümitlerimizin başında bu okul gelmektedir. Bu okul mezunlarına iş sahası (branşları ile ilgili) açılmalıdır.
  5. f) Türk Müziğini halka sevdirmeyi ve yaygınlaşmasını sağlayacak isim yapmış geniş halk kitlelerince dinlenmesi en muhtemel şöhretli solistlerin daima sanat kaygısı taşıması gerekirken, onlar da halk böyle istiyor, kasetimiz fasla satsın düşüncesiyle, sanat değeri olmayan şeyler yapmalarını üzülerek görüyoruz. Hele kimileri güzelim eserlerimizi bayağı bir tavırla, bağırarak, uluyarak veya diksiyon bozukluğu içinde, yeni bir şey yapıyorum sanrısı içinde söylemiyor mu? O daha da kahrediyor insanı. Buradan, şarkı söyleyen solistlerin de kültürlü olma zorunluluğu ortaya çıkıyor.
  6. g) Medya; öyle bir güç ki, bir toplumu nasıl isterse öyle şekillendirebiliyor. Bugün Allah rızası için ulusal televizyonlarımızın büyük bir çoğunluğunda bıraktım T.S.M.’yi, ne tür olursa olsun, kaliteli, kökü ve sanat değeri olan bir müzik türü yayınlanıyor mu? İnsanın aklına şeytani şeyler geliyor: Yoksa bu televizyonlar birileri tarafından halkı kültürden, sanattan uzaklaştırmak, yozlaştırmak ve zevksizleştirmek için özel olarak görevlendirildiler mi diyesi geliyor.

h)Dernekler, cemiyetler: Yararları inkâr edilemez. Ama… İstenilen düzeydeler mi acaba? Kendi içlerine kapanık; ben daha iyiyim vehmine kapılarak, sanki bir takım tutar gibi kimsenin kimseyi beğenmediği, hep aynı makamları ve aynı şarkıları tekrar ederek, hiçbir yenilik getirmeden, basmakalıp tekrarlarla çalışan, müzik aşkını gitgide unutan.

***Taşrada bulunan bir besteci olarak, yakındığınız konular var mıdır? Böyle bir yakınma var ise; ilgili kurum ve kuruluşların üzerine düşenler nelerdir?

Elbette ki ben de bütün besteciler gibi şarkılarım geniş halk kitleleri tarafından duyulmasını ve benimsenmesini isterim.

***Röportaj için teşekkür ederim, katkıda bulundunuz.

Ben teşekkür ederim. Müziğe ve sanata verdiğiniz emekler için.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor