BU SICAK FIKRA DA AYTAÇ DURAK’TAN

Her ne kadar anlatana bağlı olsa da bazı fıkraları çok yavan bulduğumdan soğuk ve sıcak diye ikiye ayırırım. Dinlediğim en son sıcak fıkrayı Başkan Aytaç Durak anlattı. Hem de durup dururken. Fıkralık bir durum yoktu. Seçimler ertesi İstanbul’da karşılaşılan olayları tartışıyorduk ki “Dur sana bir fıkra anlatayım” dedi. Anlamı var mıydı, yok muydu, bilmiyorum; bir de siz dinleyin, bakalım anlam verecek misiniz…

İki haylaz öğrenci her sabah okul kapısında buluşunca yazı-tura atıyor. Yazı gelirse sınıfa girecekler, tura gelirse okulu kıracaklar. Para havada perendeler atıp yere düştüğünde yazı gelirse, “Olmadı, bir daha atalım” diyorlar. Bunu, tura gelinceye kadar tekrarlıyorlar. Nihayet tura gelince ikisi birden “Turaaa!” diye bağırıp uzaklaşıyorlar okuldan.

Fıkrayı sıcak, çok sıcak buldum. Ama YSK çevresindeki yörüngede bu kadar çok soğuk haber varken sıcak fıkranın zamanı değildi ki. Hayır, güncel anlamda bir şeyler ifade etse söz etmeyeceğim de, güncel de değil. Ne demek yani tura gelinceye kadar parayı tekrar tekrar atmak!.. Anlamsız bulmakla birlikte hoşuma gitti, güldüm.

YAZI NEDİR, TURA NE?

“Ahkam kesmek” sayılmazsa, konu açılmışken “Yazı-Tura” hakkında birkaç tike laf edesim geldi. Çıkış yeri Osmanlı sikkeleri. Malum, sikke demek, metal para demek. Osmanlı sikklerinin bir yüzünde sultanın ve babasının adı, kesildiği darphane ile kesim tarihi yazılıdır. Sonunda da “hullide mülkehu” (mülkü devamlı olsun),  ”azze nasrehu” (yardımı aziz olsun) gibi temenni tarzında kısa dua yer alır. İşte, bu yazılardan dolayı paranın bir yüzü “yazı” olmuştur. Diğer yüzünde ise sultanın tuğrası, yani usta hattatlar tarafından hazırlanmış imzası yer alır. Zamanla yumuşak (g) kayıp düşünce, tuğra olmuş tura…

BİZİM OĞLAN  BİN (A) OKUR

İlkokul birinci sınıftaki çocuk o kadar tembel ki, öğretmen babasını çağırıp “Hiç ders çalışmıyor. Arkadaşları çatır çatır okurken sizinki daha alfabeyi sökmedi. Evde oturtun, çalıştırın” demek zorunda kalmış.

Baba gerekeni yapmış. Çocuğu sıkıya almış. Okul dönüşü “Gel otur, sesli sesli oku” diyormuş. Çocuğun öğrendiği tek harf (A) habire A deyip duruyor. Konu komşu durumdan haberdar ya, sormuşlar,

“Nasıl, çocuk çalışıyor mu?”

“Hem de nasıl…” demiş, “Bizim oğlan bin (A) okur, döner döner yine okur. Çok çalışıyor çook!”

Ben de herhangi bir anlam çıkarılsın diye anlatmış değilim. Hele hele İstanbul’daki seçim ardında duyulan, “Sayım, bir daha sayım, geçersizlere sayım, hepsine sayım gibi, ya da, tekrar seçim, şaibesiz seçim…” gibi çok sık duyduğumuz söylemlerle ilgi-ilişki kurulmasına tamamen karşıyım. Asla ve kat’a böyle bir niyetim yoktur ve olmayacaktır.

Bize, Yüksek Seçim Kurulu’nun tarafsız olduğunu, adaletten milim desen şaşmayacağını, dün ak dediğine bugün kara demeyeceğini öğrettiler. Öyle belledik, öyle biliriz. Yanılmamak Allaha mahsustur.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor