“GAZETECİYİM” DEMEYE UTANIR OLDUK..
15 yıl öncesine gidelim… Gazetecinin bir kimliği, bir ağırlığı, bir güvenirliği ve olağanüstü saygınlığı vardı..
Giderek kaybettik… Kartımız rengi sarıydı, maviye çevrildi… Değişim o günlerden başladı… Giderek rengimizi de, mesleğimizi de, ilkemizi de, tarafsızlığımızı yitirir olduk… Tarafsız kalmaya özen gösterdikçe, uzak tutulmaya başlandık…
Neden?
Çünkü, içimizde kiralanan, satılan, boyun eğen, ihanet eden, teslim oldu..
Oysa bizim görevimiz, halk doğru bilgilendirmekti… Ötesi yoktu… Dayak yerdik, gözaltına alınırdık, toplumsal olaylarda görevimizi tam yapabilmek için çoğu zaman ölümü göze alırdık…
Bittik, bitildik. Sarı olan basın kartımızı hatıra olsun diye koruyoruz, mavisini alma gereği bile duymadık. Neye yarayacaktı kı!..
Bir televizyonda, Millet İttifakı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Ekrem İmamoğlu’nu izledik… Gazetecilik adına utandık… Bir gazeteci, karşısındaki konuğuna tuzak sorular sorar mı? Sordun diyelim, sana makul cevap verdikçe, onu toplumun bir kesimiyle karşı karşıya getirebilmek için tuzak kurar mı? Adam kuruyor…
Sorduğu her soruya cevap veriyor İmamoğlu, o hala direniyor… Gazeteci misin, provakatör müsün? Sorusunun cevabını buluyoruz kafamızda.. . Ama geldiğimiz nokta bu…
Ya bir başka televizyon kanalı..
Orada konuşan gazeteci!.. İdamla ilgili kanun çıkmasından yana… Kendi saplantısını halkın düşüncesi gibi aktarıyor… Bazı isimler veriyor, halkın bu isimlerin idamını istediğini söylüyor… Olacak şey mi bu?
Halkın idamını istediklerinin arasına CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun adını da sıkıştırıyor..
Hassss…tir diyeceksin, dilin varmıyor!..
Neredeydik, nerelere getirildik..
Basın-yayın kuruluşları, başkanları, yöneticileri, sizin göreviniz basın-meslek ilkelerini ihlal edenlere karşı mücadele vermek, mesleğin etik değerlerine sahip olmak değil mi? Siz ne yaparsınız, nedir bu sessizlik?
“Gazeteciyim” demeye utanır olduk, siz de bizimle aynı duyguyu taşıyorsanız neden susuyorsunuz ?
Alın size son haber… Aşağıdaki yazıyı iki okuyun… Eşini ve oğlunu kaybeden bir ananın feryadına kulak verin… İsterseniz sonrasında “Batsın bu dünya” diyebilirsiniz;
15 Temmuz’da darbeciler tarafından Boğaz Köprüsü’nde vurularak şehit olan AKP’nin reklamcısı Erol Olçok’un eşi Nihal Olçok, sosyal medya hesabından Hatice Tamince ile Yahya Ülker’in düğün davetiyesinin fotoğrafını paylaşarak, çok sert sözler sarf etti.
15 Temmuz gecesi eşiyle beraber oğlu Abdullah Tayyip Olçok’u da kaybeden Nihal Olçok, kişisel Twitter hesabından, “Kıskandım mı, hem de çok kıskandım. Ben Abdullah’a hiçbir zaman böyle bir düğün yapamayacağım. Ha iki oğlum daha var diyecekler. Ama onların da babası yok, babası… Anlı şanlı günlerimizi çaldılar. Haram olsun, bana haram ettikleri her gün gibi” diye yazdı.
Öte yandan, düğünün, 6 Nisan Cumartesi günü Dubai’de yapılacağı belirtildi.
İşte böyle..
Tepişen filler, ezilen Çimler!..
Çimenler
fillerle de güzel
Kalbin korkularıyla cesur
Firarlar yakalanmak için
İhanet aslında sadakatin tavrını sever
Elinde
bir paslı makas
Kestikçe zaman uzuyor acının saçları
Hatırlayarak yaşamak boynumuzun borcu ama
Ölürdün unutmasan
Kaybederek
çoğalırsın
Gözyaşının rahmeti can üstüne
Uzak bir deniz kıyısında
Kendi yara kabuklarını yar ederek kendine
Ah nice kez küseceksin
Gördüğünün zahmeti gönül üstüne
Uzak bir çigan masalında
Çayda kederli çıralar tüttürerek
Barışırsın ötekinle
Ki yalatır o
Sen tükürürsen…