İsmet Paşa genç Meclis’te Adana Cephesindeki zaferleri müjdeledi

Sene, 1920… Eylül’ün 25’inci günü. Açılışından sonra sadece 5 ay, 2 gün geçmiş Türkiye Büyük Millet Meclisindeyiz. Kürsüde, ufak-tefek görünüşlü dev konuşmacı var; Erkan-ı Harbiye Reisi, bugünkü karşılığıyla Genel Kurmay başkanı  İsmet Paşa. Meclis üyeleri dikkat kesilmiş, cephelerle ilgili bilgileri dinliyor.

Paşa, özellikle Batıda iki düşmanla müadele edildiğini anlatıyor: Birincisi Batı devletlerinin maşa olarak sürdüğü Yunan Ordusu, ikincisi de kandırılmış ya da çıkarına bakarak Yunan Ordusuna destek veren münafıklar. Paşa, yine de, Anadolu Halkının sağduyulu yaklaşım ve davranışına güvenerek ileriye ümitle bakıldığını söylüyor. Uzun konuşmasının ortalarına doğru Adana ve çevresini, müjde tonuyla aynen şöyle anlatıyor:

Adana ve Havalisine gelince; bu mıntakadaki ahalinin gösterdiği mukavemeti, ondan fazla olarak, düşman kıtaatına hücum için layenkatı’ faaliyeti, eğer biz layiki ile ifade edemiyorsak, fevkelade heyecan içinde, fevkelade alaka içinde söylenecek söz bulamadığımızdandır. Fakat ahfadımız ve tarihimiz bütün mefahiri içinde Adana Cephesi’nde cereyan eden vukuatı en ziyade iftihar ile telakki edecek, muazzamat meyanında görecektir.”

Paşa, özetle, düşmana direnç göstermekle yetinilmeyip daha da önemlisi hücum için aralıksız faaliyeti o kadar önemsiyor ki, “Bu başarıyı gerektiği kadar anlatamıyorsak, olağanüstü heyecanımızdan ve olaylara gösterdiğimiz ilgiden (zafer umudu ile) dolayıdır. Ama, sonraki kuşaklarımız ve tarihimiz tüm gururu ile Adana Cephesindeki olayları en üst düzeyde iftihar kabul ederek ihtişam kavramında değerlendirecektir” diyordu.

NEDEN YAHU NEDEN BİR        

KURTULUŞ ANITIMIZ YOK

Kurtuluştan sonra, Ulu Önder’in “Bende bu vekayiin ilk his-si teşebbüsü bu memlekette, bu güzel Adana’da vücut bulmuştur” sözü var ki, daha bundan ziyade iftihar belgesi mi gerekir bize…

Uçakları, topları, deste deste paraları, çeşit çeşit silahları ile bol gıda ve seçme şarapları olan işgalcilere karşı yokluk-yoksulluk içinde mücadele eden kahramanlarımıza saygı borcumuz var. İsmet Paşa 99 yıl önce bizlerin o kahramanları gururla ve iftiharla anacağımızı söylemişti. Ne yapıyoruz? Özellikle son 30 yıldır Kurtuluş Bayramlarımız bile protokol toplantısına benziyor. Farkı, eşli ve halka açık olması.

Halbuki, örneğin Dilberler Sekisi’nde, yani bir askerimizim ufacık topu ateşleyerek İngiliz uçağını vurduğu yerde muazzam bir anıt ve yanıbaşında da Kurtuluş Müzesi yapılabilirdi.

DÖNÜP ATEŞ KES SÜRECİ

CİNAYETLERİNE BAKALIM

Ne demiştik?

  1. Dünya tarihinde eşi emsali görülmemiş Karboğazı Zaferini,
  2. Dünya tarihinde eşi emsali görülmemiş Kaç Kaç Faciasını

Yıldönümlerine denk gelen Mayıs sonu ile Temmuz ortasında anlatacağımızı söylemiştik. Dünkü yazımızda da, kuruluşu sadece birbuçuk ay önce gerçekleşmiş TBMM’nden aman dileyen Fransızlarla 20 günlük Ateş Kes Anlaşması imzalandığını anlatmıştık.

Pekiii, ateş kese uyuldu mu, uyulmadı mı?

Baktık, biz uymuşuz. Fransızlar da, görünüşte uymuş, parmağını tetiğe yaklaştırmamış. Gel gelelim içindeki intikam duygusunu bastırabilmek için Ermenileri el altından harekete geçirmiş.

İşte, Ateş Kes sürecindeki vahşilik ötesi cinayetler…

Kahyaoğlu Çiftliği Faciasını daha önce  sunduğumuz  İşgal Dosyanda anlatmıştık. 11 Haziran günü en az 43 Türkün katledildiği olaydan sonra da insanlık dışı saldırılar sürdürüldü.

12 Haziran’da birçok Adanalı Ermeninin bile nefretle karşıladığı  canavarlık iş başındaydı; Yüreğir’de 100’ü aşkın Müslüman şehit edildi.  Aynı gün Çotlu Köyü’nde 5 çobanın gözleri oyuldu.

Cinayet işledikçe kana susamışlığı artan insanlık dışı yaratıkların tarihe mal olmuş feci katliamlarından biri de Camili Köyünde yaşandı. Bu kez Asurilerle birleşen 500 kişilik vahşet çetesi Dedepınarı ve Camili’ye baskın verdi. Kaçamayan köylüleri acımadan katlettiler. Tek bir köylünün bile sağ kalmadığını gördükten sonra da mallar talan edildi, evler ateşe verildi.

Üst üste yapılan katliamlarla silahsız Müslümanlara yeterli korkuyu saldıklarından emin olan Ermeniler, 16 Haziran’da şimdiki Merkez Bankasının yerinde bulunan Kilisede Ermeni Hükümeti kurulduğunu ilan etti. Hükümetin başına Şişmanyan geçmişti. Uyduruk hükümet kurulduğun anda adliyesini de çalıştırmaya başlamıştı. Mal-mülk sahipleri yaka-paça getirilip sözüm ona muhakeme ediliyordu. İddia edilen suçların tamamı aynı kalıptan çıkmaktaydı. “Sen, tehcirden evvel senetle aldığın malların üstüne yatmışsın” diyerek elinden mal ve parası alınıyor, itiraz edenler ölüme mahkum edilerek kilise avlusunda öldürülüp orada açılmış büyük çukura atılıyordu.

SONRAKİ YAZI: KAÇ-KAÇ KUMPASI TERS TEPTİ

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor