Peş-peşe gelen zaferlerimiz ve Adana Vilayetinin kurulması Fransızı ürküttü KORKTUKÇA ZALİMEŞTİLER

Mustafa Kemal Paşa’nın birkaç saatlik Pozantı ziyareti Kurtuluş Sürecinde son derece etkili basamak oldu. Adana Vilayeti’nin kurulması özellikle endişelerini arttırmıştı. Kaç-Kaç da beklediklerini tam tersi sonuç vermişti. Şehirde yakınlarımız olmayınca karşı taarruzumuz kolaylaşmıştı. Endişeye düşen işgalciler ellerindeki binlerce askere ek olarak Fransa’dan yeni insan gücü ile etkin silah ve mühimmat desteği istediler.

12 Ağustosta Kurttepe’nin Kuzay sırtlarından yapılan top atışlarımız şehir merkezine ulaşmadı. Bunun üzerine elimizdeki iki top Sülüklüpınar’a (Şimdi Çukurova Belediyesinin bulunduğu alanlar) kaydırıldı ve 14 Ağustos’ta peş peşe atış yapıldı. Bu kez başarıya kavuşuldu. Hatta bir kaç top mermisi General Duffieux’nün evi olan Kırmızı Konak (şimdiki İstiklal İlköğretim Okulu) yakınlarında patladı. O gün 6 Fransız öldü. Yaralı sayısı da az değildi.

Karargahtaki düşman subayları acilen toplandılar. Fransa’dan beklenen ek kuvvet yola çıkmak üzereydi zaten. Ellerindeki üstün araç-gereç ve silah imkanlarının tamamını kullanarak karşı saldırı planları yaptılar. Toplantı devam ederken Fransız uçakları Kurttepe ve çevresinde sayısız keşif uçuları yaptı. Ertesi sabah da ansızın saldırıya geçtiler. Uçakları, makinelileri ve toplarıyla başlatılan ani askın mevzilerimizdeki bir avuç askerimizin geri çekilmesine neden oldu.

15 Ağustos’taki baskın düşmanların yıkılmış moralini onarmıştı. Bundan sonra durmaksızın her yönde savaşmayı sürdürdüler. Vakıa, bu savaşlarda kazandıkları mevzileri kısa süre sonra tekrar kaybediyorlar ve çoğu kez de yüzlerce ölü veriyorlardı ama nüfusları kalabalık, silahları boldu. Özellikle uçakları iki temel hizmet yapıyordu; sadece cephelerimize değil, cephe gerisine de bomba yağdırıyorlardı bu bir; ikinci görevleri de gazete dağıtmaktı. Fransız işbirlikçileri tarafından çıkarılan yandaş gazeteler, daha çok kenti terk etmek zorunda bırakılmış  halkı Padişah’a biat etmeye çağırıyor, Kemalistlerin vatan haini kafirler olduğunu iddia ediyordu. Yandaş Vali Bağdatlı Abdurrahman, yandaş Belediye Başkanı Hafız Mahmut (Softa Mahmut Celalettin) ve yandaş Müftü Münir imzasıyla çıkan yazılarda şu tema işleniyordu:

“Çeteler bir hiçten ibarettir. Sevgili Padişah ve Halifemiz Hükümetinin emrine itaat ederek Adana’ya gelirseniz sefalet ve perişanlıktan kurtulursunuz. Gelmezseniz, ihanet kapsamındaki inat ve cehaletle belki de, sonunda vilayetimizin elden çıkmasına sebep olursunuz ve lanet hakkınız olur. Cenab-ı Hak cümlenizi  Hak’kın yolundan, imandan ve sağduyudan ayırmasın. Amin.”

Her gün binlerce gazete uçaklarla bölgenin en ücra köşelerine kadar atıldıysa da halk üzerinde olumsuz etki yapmıyor, aksine, işgalcilere karşı daha çok bilenmelerine neden oluyordu.

Ekim başından itibaren çarpışmalar şiddetlendi. Konum itibariyle stratejik öneme sahip Kurttepe defalarca el değiştirdi. Denilebilir ki, Demiryolunun Kuzeyinde olup da Fransız bombası ya da saldırısıyla karşılaşmamış tek köy kalmamıştı. Askerlerimizin en büyük sıkıntısı günlerce süren açlıktan çok mermi noksanlığıydı.  Herşeye rağmen canla-başla savunmayı da, karşı atakları da sürdürmekte asla tereddüt etmiyorlardı. Zaten mucize değerindeki sonuçlarla da güç kazanıyorlardı.Çarpışmalarda onlarca, hatta yüzlrce düşman askeri ölürken bizde can kaybı olmuyor, bazen iki veya üç şehit veriyorduk.

Kasım başında çarpışmalar daha da şiddetlendi. Fransa’dan tümenle gelen General Gubo’nun desteği etkisini göstermişti. Karaisalı ve yeniden Pozantı’yı ele geçirmeyi kafaya koymuşlardı. Kuttepe ve çevresindeki mevziler ellerine geçti. Kazandıkları moralle bu kez de 19 Ağustos günü Nusayrilere (Sinan Tekelioğlu Arapuşağı denilen Adana Alevilerini resmi yazışmalarında da Eti Türkleri olarak nitelemiştir) ders vermek üzere Güneye saldırı planladılar. 19 Ağustos Perşembe saat 14:30’da bir tabur piyade, iki bölük süvari, iki zırhlı otomobil ve tanklarla Oba’ya taarruzu başlattılar. Kuşkusuz bu harekatta uçaklar da görev almıştı. İki saat süren çarpışma sonunda kuvvetlerimiz yavaş yavaş geri çekilmek zorunda kaldı. Sonunda 200 askerimiz esir alınarak Mersine gönderildi.

Eylül ayı da benzer mevzi savaşlarıyla sürdü. Ekim başında, kendilerini toparlanmış kabul eden işgalciler genel taarruzla Türkleri tamamen sindirmeyi ve çetelerimiz silahlarından arındırıp tutsak etmeyi kararlaştırdı. Bunun için askeri ve idari her türlü hazırlık ypıladı. Araç-gereç boldu. Silah üstünlükleri ise bizdekilerle kıyaz bile edilemezdi zaten. Vakit geçirmediler ve 2 Ekim’den itibaren Toprakkale – Tarsus arası diyebileceğimiz alanlardaki mevzilerimize karşı genel taarruzu başlattılar.

SONRAKİ YAZI: KASIM  1920 ÇARPIŞMALARI

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor