“SARAY VE ÇEVRESİNDEKİ HAİNLER MİLLETİMİZİ “GAFLETTE” BIRAKTI”

ON ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Mustafa kemal Paşa’nın 16 Mart 1923 akşamı çiftçiler huzurundaki söylevinden bir bölümünü daha bugün sunuyoruz.

 

“Şükre ve hamda değerdir ki bu bağımsızlığımızı bugün fiilen elde etmiş bir mevkide bulunuyoruz. Ancak fiilen sahip olduğumuz bu bağımsızlığı düşmanlarımıza şeklen ve resmen de tasdik ettirmek gereklidir. Devletin ve Milletin son hedefi işte bu noktayı temine yöneliktir. Kuvvetle ümit ediyoruz ki, bu noktayı teminde muvaffakiyet hâsıl olacaktır (başarı sağlanacaktır). Bu nokta o kadar hayati ki, onu mutlaka elde edeceğiz. Devletler şimdiye kadar bize şu ve bu meselelerde gösterişli müsaadelerde bulunuyorlar gibi görünüyorlar. Lakin iktisadi esaretle katlanan rical (devlet büyükleri) memnundu. Çünkü görünüşte azametli bir bağımsızlık temin etmişlerdi. Fakat gerçekte milleti manen fakirlik çukuruna atmışlardı. Bunlar iktisadi mahkûmiyeti idrak etmeyen bedbaht hayvanlardı.

ADANA’NIN AYDIN HALKI İDRAK ETTİ

Fakat bugün artık milletimiz hayat noktasının nerede olduğunu pek güzel anlamıştır. Bilhassa Adana’nın aydın halkı, bu hakikatleri çok iyi idrak etmekte bulunuyor. Arkadaşlar şimdiye kadar büyük muzafferiyetler kazandık. O zaferleri hayat için, saadet için, milletin refahı için kâfi sandık; bu suretle gafletten gaflete düştük. Hâlbuki zafer ve fetihlerden sonra derhal sanat ve iktisadiyat sahasında seri adımlarla yürümek lazımdı. Bilirsiniz, Ruslar İsveç’in mahkûmuydu. Büyük Petro çok kanlı mücadelelerden sonra Rus bağımsızlığını temin etti. Fakat bağımsızlığı kurtarır kurtarmaz, derhal memleketin içinde ziraat ve sanatı asırların icaplarına göre yürütmeye girişti. Bizler de hakiki selâmete ermek istiyorsak, çok kan dökerek kazandığımız muzafferiyetlerden sonra çok fedakârlık yaparak, ziraat, ticaret, sanat sahasında emniyetli adımlarla yürümeye bakalım.

Demin arkadaşımız Ramazan Ağa çok güzel izah etti: “Ben hiç mektep, medrese görmedim, cahilim, kusura bakmayın’’ dedi. Keşke mektep, medrese görmeyenlerin hepsi Ağa Hazretleri gibi olsaydı. Çünkü kendileri çok âlimce ve daha hakiki malumat sahibidir. Ümmi olan Ramazan Ağa, cahil olmadığını demin sohbetimiz esnasında pek güzel ispat etti.

SARAYLAR!..

Bu arada demiştir ki: “Eski Osmanlı Hükümeti sopaya sahipti. Biz çalışırız, mahsulümüzü elimizden alırlar. Yine karşımızda sopayı görürdük. Dinleyecek makam yoktu. İşitirdik, birtakım insanların sarayları, cariyeleri varmış, onların başında sultan varmış. Meğer bizim bütün mal ve mülkümüz onlarınmış. Bizi her şeyden mahrum eden meğer o saraylar, o sultanlarmış.’’ Evet, arkadaşlar, o saraylar ve o sarayların etrafını çeviren hainler asırlarca bu milleti gaflette bıraktılar; onu nura koşmaktan men ettiler. Onlar bu milleti ve bu memleketi yalnız iki zamanda düşünürlerdi. Biri paraya, diğeri askere muhtaç oldukları zaman!.. (…). Sonra onların, saraylardaki debdebe ve gösterişi temin için paraya ihtiyaçları vardı. Bu parayı milletten sopa ile alırlardı. Bütün bunların neticesi milleti fakirliğe, haraplığa, nihayet ölümün kıyısına götürürdü. İşte bu idare tarzına padişahlık idaresi denir.”

YARINA: BU ÖNEMLİ SÖYLEV SÜRECEK

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor