TİREEN KÖMÜRÜÜÜ!..

Doğal gaz faturası canımıza, akaryakıt fiyatı cebimize cehennem ateşi saldı. Elektrik derseniz sistemdeki 220 voltla değil, 5 bin voltla çarpıyor.

Kışı bu koşullarda geçirmek o kadar zor ki, soğukta titremek bile aranır hale gelmiş durumda.

Fotoğrafın bir yanı böyle…

Bir de arkasına bakalım dedik ve baktık.

Eskiden doğal gaz mı vardı? Yoktu…

Klima mı vardı? Yoktu…

Isınıyor muyduk? Evet!..

“Pekiii, temel ısı kaynaklarımız neydi?” sorusunu eminim ki çoğunluk “Odun, kömür, talaş, gaz yağı” diyerek cevaplar . Doğrudur. Biz buna bir de tren kömürünü ekleyeceğiz. Bazı aileler, tren kömürüyle ucuz ve yüksek kaliteli katı yakıt üreterek kışı rahat geçirirdi. Tren kömürünü anlatalım… O zamanki lokomotifler buharlı. Dev kazanı ısıtmak için maden kömürü kullanılıyor. Bu nedenle de istasyondaki kocaman depoya sürekli olarak tonlarca kömür girip çıkıyor. Bunların elbette ufak kırıntıları, tozları var. Zaman zaman depo temizliği yapılırken naylon arabacılar çağrılıp çekmeleri isteniyor. Naylon araba, otomobil lastiğinden tekerlekli, doğal beygir gücüyle çalışan geniş taşıt.

Kırıntı ve toz könürü yükleyen arabacı daha çok kenar mahallelere giderek bağırırdı: Tireen kömürüüü!.. Üçüncüde değilse, dördüncü anonsuna karşılık gelir, pazarlık yapılır, kömür bir boşluğa yıkılırdı. Alımı yapan kişi, vakit geçirmeden kendine ortak olabilecek komşulara haber verdikten sonra asıl hummalı işe girişilirdi.

Maden kömürünün kalorisi çok yüksek. Lakin toz ve kırıntı haliyle kullanılamaz. Çaresi? Çaresi toprak. Çok net anımsamıyorum ama, sanırım kömürün yarısı kadar da toprak gerekiyordu. Kömür ve toprak karıştırılıp su ilavesiyle harç haline getirildikten sonra, iki-üç santim eninde metal şeritten yapılmış, çapı 25 santim kadar olan çemberle kalıplanır, kurumaya bırakılırdı. Birkaç gün sonra da, gerektiği kadar kurumuş olan kekler evin bir yanına istiflenirdi. Toprakla karıştırılmış olmasına rağmen, yine de yüksek kaloriliydi ve maliyeti de çok düşük olurdu.

Günümüzde, istesek de yapamayız. Yapamayız çünkü şehirde öyle boş alan yok. Toprak bulunur diyelim. Çember de sağlanır. Hadi alanı da kent dıında ayarlamış olalım. Eee!..  Buharlı lokomotif yok ki kömür olsun. Yani o şansımız tamamen tarihin derinliklerinde kaldı.

Köylük yerde de alışık olmadığımız farklı bir enerji kaynağı vardı. Akaryakıttan daha kullanışlı ve sıfır maliyetli kokaryakıt mayıstan yapılırdı. Mayıs, bizim kuşak bilir, sığır dışkısınına verilen isimdi. Belli bir miktar yığıldığında, biraz da saman karıştırılarak bir güzel yoğrulup iki el ayası içinde şekillendirilerek duvara yapıştırılırdı. Birkaç gün içinde kuruyan mayıs, artık ocakta, mangalda kullanılabilecek kokaryakıt haline gelmiş olurdu.

Yanılmıyorsam köy enstitülerinde mayıstan yakıt üretimine karşı durulmuş, halkımız “Sakın yakarak ziyan etmeyin, toprağa atın, ürününüz bol olsun” kampanyası ile  uyarılmıştı. Bizden bir veya iki sonraki kuşak mayıstan yakıt görmemiştir. Anlayacağınız, o da tarihi eser grubunda yerini almış bulunuyor.

Son doğal gaz ve elektrik faturaları aklıma düştü; kömür yok ta, “Acaba mandıralardan mayıs alamaz mıyız?” diye düşünüyorum şimdi.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor