YALIN CHP’LİLER CHP’YE KARŞI CEPHE Mİ KURDU?

Amcam delegeydi. 1960 İhtilali ile sonrasını çok net anımsarım. Lise yıllarında basın mikrobu sarınca siyasetin enini boyunu  ve hatta yükseklik ve derinliğini tahmin yeteneğim az da olsa gelişti. Ben hayatımda bugünkü kadar gönül verdiği partiyi yerenlerle karşılaşmadım. Lafımın adresi de, hedefi de CHP ve bazı CHP’liler. Kılıçdaroğlu’nun “Türkiye’de yaşayan her kes, ama herkes kucaklanmayı hakkeder” perspektifindeki söylemlerinden rahatsılık duyanlar var. Hatta bazıları o denli sivri tenkitlerde bulunabiliyor ki, adeta, “Varsın AKP iktidarını sürdürsün, yeter ki biz bizden başka hiç kimseyle işbirliği yapmayalım” diyorlar. Bu tutumlarıyla da, hiç kuşkum yok, Sayın Erdoğan ve sempatizanlarından müthiş alkış alıyorlar.

Şimdi yazacaklarım bana ait değil; pek çoğu sokaktaki vatandaşın sözleri:

  • Ekonomi dibe vurdu, işsizlik artık tahammül edilemez boyutlara ulaştı, vatandaş borç içinde.
  • Gençlerimizin  avuç avuç para ve sınav teri dökerek girmeye çalıştığı okula Suriyeliler sınavsız ve hatırlı bir aylıkla girebiliyor.
  • Geçmediğimiz köprüye, uçmadığımız hava avalanına, yatmadığımız hastaneye para ödememiz Allah’tan reva mı?
  • Katar ülkesi bize ne katar, bunlara kimler neleri satar?
  • Güçler Ayrılığından bahsedilemiyor, hukuğa güven yok.
  • Yurtdışında eski itibarımız yok.

Aynı ağızlar, çare olarak sandığı gösteriyor. Doğrusu da bu, demokrasilerde temel dönüşümün yoludur sandık.

Şimdi şu soralım: CHP ittifak yapmaksızın seçime giderse ne kadar oy alır? Olsa olsa yüzde 28, diyelim ki 30. Bu kadar oy zaten AKP’ye dini inançlarından dolayı bağlı vatandaşlardan gelir. Yanına da marjinallerden birini aldı mı, eski tas, eski hamam.

Önceki gün  sola yürekten inanmış bir hemşehrimizin yazısını okurken irkildim; dostumuz tüm iyi niyetiyle olası bir ittifaktaki sağ partiyle işbirliğine şiddetle karşı çıkıyor. Bu çıkışıyla da, solun temel ilkeleri arasındaki birlik ve kardeşlik kavramlarını inkar ettiğinin farkında bile değil. Keskin çizgilerle bölücülüğe uzanan ifadesi, belli ki sol görüşe bağlılığından kaynaklanmış heyecandan geliyor. Kendini az çok tanırım ve ne kadar hümanist olduğunu bilirim. Din, dil, ırk, mezhep ayırmaz. Ne var ki, sağ parti ve sempatizanlarına bakışıyla, yazısındaki ifadeye dayanırsak, memleket evladının bir kısmını düşman kabul ediyor ve COVID 19’dan çok daha tehlikeli görüyor.

Demirel ve Ecevit siyasi tarihimizde karşılıklı atışmaların en şiddetlisin yapmışlardı. Fakat Genel Kurmay Başkanı Cemal Gürsel’den sonra yine Genel Kurmay Başkanı  Cevdet Sunay cumhubaşkanı olmuş, bu kez de Genel Kurmay Başkanı Faruk Gürler istifa ederek Cumhurbaşkanı olmak üzere senatoya girmişti. Demirel ve Ecevit, bu durumu ülke geleceği açsından tehlikeli gördüklerinden aralarında anlaşarak Gürleri saf dışı etmeyi başardılar.

İrticaın yer altından yer yüzüne çıkmaya başladığı zamanlarda, Cumhurbaşkanı Demirel herkesi şaşırtan kararla Ecevit’i Başbakan yaptı. Çok da iyi anlaştılar. Öyle ki, Ecevit Demirel’in göre süresini uzatmak için çok uğraştı. Mesut Yılmaz yan çizmeseydi, başaracaktı da.

Bu örnekler şöyle dursun, bugün “Sol, sol…” diyen dostlarımız  solun günümüzde hangi özelliklere büründüğünü  görmüyor olmalılar. Solun yuvası Rusya’da artık esamesi okunmuyor. Çin bile solu, merkez sağa doğru hızla sürüklemekte. İsmet Paşa’nın ünlü demecini tüm netliğiyle anımsarım. “CHP ortanın solundadır” dediğinde, bir yanının ortada olduğunu ima etmişti. Demirel de, mecliste İsmet Paşa aleyhine konuşan milletvekilini çağırıp “Paşanın arkasında iki savaş zaferi var. Senin arkanda terzinin diktiği ceketten başka bir şey yok.” demişti.

Biliyorum, uzattım ama, bir not daha yazmak zorundayım. HDP yetkilileri geçen seçimde “Kazanmak için değil, kaybettirmek için oy kullanacağız” demişlerdi. Öyle de yaptılar. CHP’ye karşı cephe kurmaya çalışan CHP’li dostlarımızın bundan alacağı önemli dersler olmalı.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor