BİZİM MANGAL MERAKIMIZ MANGAL GİBİ YÜREKTENDİ

Şakadır: Adanalıya sormuşlar “Issız bir adaya düşersen yanında olmasını istediğin üç şey nedir?” diye… “Mangal, maşa, bıçak…” diye cevaplamış. Lâtife olmasına karşın yüzde elli kadar da gerçeği yakalayan ifade sayılır.

Bizim kuşak, elbette Adanalılar için yazıyorum, mangalla en çok haşır-neşir olunan dönemin çocuklarıydı. Çok fazla adak adanırdı o yıllarda. Askere giden çocuğun sağ-salim dönüşünde, hasta bebenin iyileşmesinde, yeni bir evin inşasında, dileğin yerine gelmesinde, kumarcının yahut da müzmin içkicinin ıslah-ı nefs (*) etmesinde, söz kesiminde, nişanda, düğünde, ne bileyim daha bir çok olayda, adak kesilir, eti konu-komşuya dağıtılırdı. O yıllarda henüz AKP iktidar olmadığı için sadece bazı evlerde buzdolabı vardı. AKP iktidara gelmeden ancak 40-50 yıl önce buz dolabı evlere girebilmişti. (Yazıya AKP nasıl ve neden girdi  anlamadım;  fakat yazmış oldum bir defa…)

Diyeceğim şu ki, adakla gelen eti uzun süre saklamak mümkün olmayınca, kestirmeden mangala baş vurulurdu.

SADECE ADAK MI?

Bahsettiğim ellili, altmışlı yıllar Adana’nın en zengin olduğu dönemlerdi. Pamuk çok para ediyordu. Baraj Gölünün yayılacağı alandaki köy arazileri yüksek bedelle kamulaştırılmıştı. Köylü, asla hayâl edemeyeceği paralara kavuşmuştu. Benzer biçimde İncirlik Üssü için yapılan kamulaştırma da paraya para eklemişti. Elbette bir de Baraj, Çimento Fabrikası, İncirlik Üssündeki binalar, büyük fabrika yapıları da peş peşe para yağdırmaktaydı. Her sınıftan esnaf da iş bolluğuyla para  kazanmaktaydı. Eee!.. Para bol, et hormonsuz, kasap vicdanlı, çelik kömürü(**) sebil gibi ya, mahallede adak olsun olmasın yine de sık sık mangal yakılırdı. Bazen hiç gerek yokken, komşudaki mangal kokusu erkek çocuğun bir tarafını şişirmesin diyerek de koşulurdu kasaba.

ŞİMDİ ÇOK ZOR

Mangal ve mangalcılık Adana’da apartmanlaşma ile zafiyete giri. Nasıl girmesin; eskiden ilâç için arasanız avlusuz tek bir ev bulamazdınız. O avlular ki, hem misafirin karşılandığı, hem yemeğin hazırlanıp ocakta pişirildiği, hem çamaşırın yıkandığı alanlardı ve içinde mutlaka koruk(***) asması ile turuncun, ilâveten çiçeklerin ve belki incirin, dutun, zeytinin boy verdiği yeşil alanlardı. Elbette böyle yerde mangal kolay olurdu. Apartmanlar ise bu zevki zayıflata zayıflata neredeyse bitirdi. Artık kırda, piknikte, ele geçerse ve de keseler elverirse mangal yapılabiliyor.

MAHLUTAYA ŞART!

Her evin maltızı vardı. Yuvarlatılmış sacdan yapılma, üç ayaklı, orta düzeyinde ızgaralı, altında külün alınacağı kapaklı penceresiyle tipik mutfak aracıydı maltız. Kömürle çalışırdı. Annem, pek çok diğer anneler gibi, özellikle mahlutayı(****), mercimekli bulgur pilavını ve kuru fasulyeyi maltızda pişirirdi. Ahhh, ah!.. O mahlutalar neredeee? Zaten o maltızlar da, o kömürler de yok, mahlutayı bilen de neredeyse yok artık.

YÜREK Mİ ÇÖKTÜ?

Adanalıların mangal merakının temel nedenlerinden biri de mangal gibi yürek sahibi olmalarıydı. Mangal azaldıkça, sanki yürekler de güç kaybetti. O eski Adanalı yüreği olsaydı, Ne radyomuz, ne karayollarımız, ne devlet demiryollarımız Mersine taşınmazdı. Kent ortasındaki Stadımız korunurdu. Havalimanımızla kimsecikler oyun oynayamazdı.  Ben böyle yorumluyorum; başkaca yorum yapamam, elimde değil…

(*) Islah-ı nefs: Kötü alışkanlığı terk edip iyi insan olmak

(**) Çelik kömürü: 1-1,5 santim kalınlığında dallardan yapılmış kömür. Kebap için en iyisi portakal dalından yapılandı.

(***) Koruk: Olgunlaşmamış üzüm. Ekşisi için kullanılırdı. Çardaklara yayılacak kadar büyürdü.

(****) Mahluta: Sözcük, Arapça karışım demektir. Kırmızı mercimek ve pirincin karıştırılmasıyla pişirilen kıvamlı çorba.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor