BU YILIN 23 NİSAN’INDA DA KALBİMİN BEYNİ PATLIYOR

Üzüntümü başka nasıl ifade edebilirdim, bilmiyorum. Çünkü acıyı hem beynimde, hem kalbimde duymaktayım. Çocukluğumuzda ve çocuklarımın çocukluğunda 23 Nisan Bayramları bayram gibi olur, coşku asumanı sarardı. Tören, rahmetli 5 Ocak Stadyumunda yapılırdı. O yıllarda 16 bin kişilik olan stadı, büyük çoğunluğu kadın olmak üzere en az 20 bin Adanalı doldurur, dışarıda da bir o kadar izleyici adayı kalırdı.

Sahadaki çocuk sayısı da, nereden bakarsanız, on binlerle ifade edilebilirdi. Öyle ki, miniklerin cıvıltısı tribünlerden yansıyarak çevre evleri okşayacak derecede güçlü olurdu. Çocuk diyorsam, gerçekten çocuk demek istiyorum, yani ilkokul öğrencileri…

Daha Şubatta, yavrukurtlar ve ront dediğimiz toplu çocuk dans eğitimleri başlatılırdı. Bir yandan da, folklorik giysili çocuklara, ki biz o yıllarda folklörü bilmez, bunlara köylü derdik, çeşitli halaylarla hazırlanırdı. Sivillerede, yani izci, rontçu, köylü olmayanlara, Mart ortasından itibaren uygun adım yürümeyi öğretirlerdi…

Rontçuların giysileri o denli cici olurdu ki, oyuna başladıklarında sanki rüzgar müziğe uymuş, ritmiyle çiçek bahçesini dalgalandırıyormuş gibi duyumsatırdı. Köylülerin, Frenkçe söylemek gerekirse, folklor ekibinin renkli, çiçekli zarif şalvarları, ipekten rengarenk şalları ve belki de çocuk üzerinde olduğu için zarafeti somutlaştıran yelekleri, eğitimli davulcu ve zurnacının yönlendirmesiyle hem kulaklara, hem gözlere, hem de ruhlara ziyafet çekerdi.

En baş takipçiler Vali, Belediye Başkanı ve Adana Paşası (Altıncı Yurtiçi Garnizon Komutanı) üstü açık araçta ayakta durarak tribünlerin önünden geçerken, her 40-50 metrede bir vali “Bayramınız kutlu olsun!” der, el sallayarak selamlardı. Aynı anda kopan alkışta sevinç, gurur ve devlete güvenin parıltıları ses dalgalarına dönüşerek stadın dışına taşardı.

MİLLİ HAKİMİYET ÖZÜMSETİLİRDİ

Biz daha ilkokul birinci sınıftayken Milli Hakimiyet şuuru, yani Ulusal Egemenlik bilinci, beynimizin ayrıcalıklı bir yerinde kök salan tohum gibiydi. İkinci, üçüncü sınıfta bu bilinç fide olur, sonraki yıllarda tüm bedenimizle bütünleşen gurur ve güven ağacı olur, dal-budak salardı. Biz bunu, o yıllarda asla zedelenmeyen Atatürk saygı ve sevgisi yanı sıra, tamamı Cumhuriyet ışığıyla aydınlanmış öğretmenlerimizin rehberliğinde öğrenmiş, 23 Nisan törenleriyle de özümsemiştik.

SONRAKİ TÖRENLER PROTOKOL İCABI MI?

Bir de fark ettik ki Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı artık stadyumda değil, İstasyon önünde kutlanıyor, eğer buna kutlama denilebilirse… Af edersiniz, kutlamadır da, önceki yılların coşku ve ebediyen sarsılmaz heyecanıyla yetişen bizler için törencik bile sayılmaz. Gördüğümüz şu… Birkaç yüz kişilik portatif tribünde yer alan protokole mensup zevat ve eşleri ile, katılımcı az sayıda çocukları görmeye gelen aile fertleri. Eskisiyle asla kıyaslanamayacak geçitler. Dijital hoparlörlerde çatlayıp patlayan sesle okunan şiir ve uzun nutuklar o eski heyecanı, coşkuyu, sevinci ve güveni vermekten çok uzak. Asıl üzücü yanı da, 23 Nisan’ın Kurtuluş Gazisi ve ilk ulusal bayramımız olduğunun artık beyinlerden uzak tutulması. Bundan memnun olanlar, Büyük Atatürk’ü unutturmak isteyen zavallılardır sadece.

Olmayacak hayalim şöyleydi; çok, ama çok yetkili olsaydım, 23 Nisan Törenlerini yine stadyumda yaptırırdım. Felek bana bu hayali bile çok gördü. Çünkü kent merkezindeki stadyumumuz yıktırıldı. Yeni stadyuma kimi, nasıl taşıyabiliriz de tören yaparız; olası değil. Yazık oldu hayalime… Yazık oldu 23 Nisan’lara, yazık oldu yarının büyükleri çocuklara, yazık oldu millete, memlekete… Kalbimin beyni bu yılın 23 Nisan’ında daha çok patlıyorsa, hayalimin bile elimden alınmış olmasındandır.

 

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor