HADİ ORADAN

Tufan Türenç, İzmir, biz Adana büroda Milliyet’te muhabirlik yapıyorduk.. Zaman zaman telefonla görüşüyorduk. Eşi Pınar Türenç’le evliliklerinden hemen sonra ilk ziyaret ettikleri yer Adana ve Milliyet’in Adana bürosu olmuştu.. Zaman içerisinde İstanbul merkeze geçti, Milliyet’in baş köşelerinde yer aldı..

Bugünlerde yeniden tartışılıyor ya “Gazeteciye güven olmaz” sözleri..

İşte Tufan Türenç, o günkü ve günümüzdeki gazeteciliği ve Genel Yayın Müdürü Abdi İpekçi’yi nasıl anlatıyor;

“Öncelikle o zamanki gazetecilik ilke ve kuralları ile bugünkü gazetecilik ilke ve kuralları arasında dağlar kadar fark olduğunu belirtmeliyim.

O zamanlar gazeteciler sadece gazetecilik yaparlar, aynı zamanda bir başka işle doğrudan veya dolaylı olarak uğraşamazlardı.

Bir gazetecinin gazetecilik dışında bir başka uğraştan gelir sağlaması söz konusu değildi.

Gazeteci sadece gazeteciydi ve sadece o mesleği yapardı.

* * *

Abdi Bey yalan haberi kesinlikle kabul etmezdi. Bunu biraz açmalıyım.

Diyelim ki bir gazetecinin haberine düzeltme geldi. O düzeltme aynen ve zamanında yayınlanırdı.

Tekzibi yayınlama yükümlülüğü titizlikle uygulanır, tekzibi yiyen gazeteciye hiçbir şey söylenmezdi.

Eğer aynı gazeteci ikinci kez tekzip yerse bir daha işe gönderilmezdi.

Bir süre boş oturur, sonunda gazeteden ayrılmak zorunda kalırdı.

Bu yöntem kim olursa olsun gazetede çalışan herkes için geçerliydi.

O yıllardaki anlayışa göre gazeteciler işadamlarıyla, politikacılarla, bürokratlarla son derece mesafeliydiler.

Haber kaynaklarıyla meslek dışı özel dostluklar kurmazlardı.

Örneğin bir gazeteci bir işadamının yatıyla tatile çıkmaz, onun villasında günlerce konuk olarak kalmaz, onun himayesinde yurtdışı seyahatleri yapmazdı.

Politikacılarla, bürokratlarla kesinlikle senli benli olmazdı.

Gazeteciler gelirleri kadar yaşarlar, bundan da kıvanç duyarlardı.

* * *

O yıllarda gazeteci olmanın koşulları bugüne oranla daha zordu.

Gazeteci kalmanın koşulları ise çok daha zordu.

Mesleğe her giren meslekte kalamazdı.

Şunu kabul etmek gerekir ki bugün gazetecilik yapan, yazı yazan pek çok kişi o zamanın eleğine takılırdı.

Çünkü günümüzde, eskiden yalnız ilke ve kurallar açısından değil, meslek ahlakı açısından kabul edilemeyecek bazı davranışlar olağan karşılanır oldu.

Hastalık derecesine varan megalomanlık bile bugün prim yapıyor.

Yozlaşma her açıdan diz boyu. Bundan pek çok meslektaşım gibi ben de rahatsızım.

Nasıl olmayalım, belli kesimler tarafından maaşa bağlanan gazetecilerin listelerinden bile söz ediliyor.

İş çevreleriyle, siyasetçilerle, bürokratlarla parasal ilişkiler içine girenler var.

Mesleği amaç olarak değil, araç olarak kullananlar var.

Bunların isimleri açık açık orda burda konuşuluyor.

Abdi İpekçi döneminde de vardı bu tip gazeteciler. Ama onlar bugünkü gibi meslekte kalamazlardı.

Ayıklanıp giderlerdi.

Bir gerçeği burada vurgulamak istiyorum.

Abdi İpekçi öldürüldüğü zaman babadan kalma bir kattan, Bodrum’da küçük bir kooperatif arsasından başka bir mal bırakmadı.

Kullandığı otomobilini bile borcu nedeniyle gazeteye satmak zorunda kaldığı anlaşıldı.

Bilmem anlatabildim mi?”

Evet..Biz de Tufan Türenç’in sözleriyle son noktaları koyalım.. Anlatabildik mi, ya da anlayabildiniz mi?

Biz gazeteciliğe Yeni Adana’da başladık, Milliyet gibi bir gazetede sürdürdük.. Bir yanda Çetin Remzi Yüreğir’in başında bulunduğu Yeni Adana, diğer yanda Abdi İpekçi’nin başında bulunduğu Milliyet gazeteci olmak için yeterli mi?

Üstelik kovularak değil, “gitme” denilmesine rağmen istifayı basarak gittik bu gazetelerden özel nedenlerle..

Son günlerde yeniden gündeme geldi “Gazeteciye güvenilmez” sözü..                                        Hadi oradan!..

Doğruyu yazan 9 köyden kovulabilir ama, aslanlar gibi ayakta kalmasını da bilir..

Hele gazeteciliği merhum Abdi İpekçi’nin ilkeleriyle yaparken.. Biz gazeteciliği Abdi İpekçi ve Çetin Remzi Yüreğir’den öğrendik, ilkeleriyle ayakta kalmayı başardık.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor