TÜRKİYE’DE ÇOCUK OLMAK!..

 

Neredeyse hiçbir hak ihlalinde süreç çocuk yararına işletilmiyor, yüksek yararı gözetilmiyor, hatta çocuk asli kusurul ilan ediliyor!..

TÜKİ’in 2021 verilerine göre çocuklar Türkiye nüfusunun yüzde 26.9’unu yaklaşık 23 milyonu oluşturuyor.

Sadece genel nüfus içerisinde kapladıkları alan açısından bile son derece önemli bir katman olan çocukların ülke içerisindeki yerine bakabilmek için farklı noktaları görmemiz gerekir.

Hem devletin çocuk algısı hem sermayenin çocuklara yaklaşımı; bunlar üzerinden şekillenen kurumların –aileden tutalım da eğitim kurumlarına kadar- çocukların nasıl kapitalizmin kucağına alındığını gösterir.

Ülkemizde inşa edilmeye çalışılan faşist rejim, (İslam faşizmi) özellikle de içine girdiğimiz seçim sürecinde adım adım kurulmaya devam ediliyor.

Bir yandan savaş, şiddet ve çatışma politikaları artarken, öbür yanda sansür ve baskı işletiliyor. Ezilmiş, yenilmiş, yoksulluktan kırılan bir halkın üzerine inşa etmek derdindeler.

Faşist bir rejimin inşası yolunda ülkeyi krizler çukuruna, uçuruma itiyorlar. Ekonomik kriz ve faşizmin ihtiyaç duyduğu toplumsal çürümenin geldiği boyut herkesin malumu.

Bu atmosfer, çocukları doğrudan, en ağır biçimde etkiliyor.

Derinleşen yoksulluk çocukların yaşamını her koldan zorlaştırıyor. İhmal ve istismarın, hak ihlallerinin önünü açıp bunların yoğunlaşmasına zemin hazırlıyor.

Ekonomik krizin, halkın büyük çoğunluğunu kırıp geçirdiği, pahalılık ve zamların günlük yaşamı giderek daha da zorlaştırdığı bir ortamda girdiğimiz bugünkü koşullarında yoksulluğun acısını en çok çocuklar çekiyor.

Kapitalist sisteme ait olan ve sistem var olduğu sürece yeniden üretilecek olan yoksulluk, bugünkü krizler ortamında daha da derinleşiyor. Bu da çocuklara işçilik, ihmal, eğitimden kopuş, gelişim sorunları, sağlık problemleri olarak dönüyor.

Haneye giren gelir azaldıkça çocukların payı da azalıyor. Barınma, ısınma, beslenme, ulaşım gibi temel ihtiyaçlardaki fiyat artışları katlandıkça çocukların evdeki besini, okuldaki ihtiyaçları kısılıyor.

Faturayı ödemek zorunda olan bir işçi ailesi, çocukların besin ihtiyaçlarından kısarak, gününü geçirmeye çalışıyor. Kirayı zor ödeyen bir ebebeyn, çocuğunu okula gönderirken çantasına ancak yarım simit koyabiliyor.

İki yıl öncesinin rakamlarına göre en az 8 milyon çocuk yoksulluğun pençesinde, en az 2 milyon çocuk okula aç gidiyor. Bütün günü su içerek kendini tok tutmaya çalışıyor.

Bu yoksulluk cenderesi, çocuk işçiliğinin de doğrudan sebeplerinden.

İşçilerin ve emekçilerin çocukları işçileşiyor. Sermaye sınıfı bu yolla hem daha da zenginleşiyor, hem de çocuklar en küçük yaşlarından itibaren çalıştırılarak işçiliğe, sonsuz bir yoksulluğa mahkum ediliyor.

Haneye giren gelir azalıp yoksulluk arttıkça çocuk işçilik de artıyor.

Çalışan çocukların çoğu okul ihtiyaçlarını karşılamak, ailesine destek olmak için çalıştığını söylüyor.

Halkın vergileri ile oluşturulan bütçe, savaş ve seçim politikalarına, sermaye ve şirketlere harcanıyor.

İşçi sınıfı, emekçiler ve halkın tamamı ağır vergiler, yüksek fiyatlar altında ezilirken, büyük sermaye gruplarının milyon dolarlık vergi borçları bir kalemde siliniyor!…

Bütçe dağıtılırken halkın, işçi sınıfının net çıkarları düşünülmediği gibi; eğitim, sağlık gibi temel ihtiyaçlara yönelik harcamalar da giderek kısılıyor.

Çocuklara duyarlı bir bütçe olmadığı gibi, çocukların en temel ihtiyaçlarını karşılayan bir bütçe de olmuyor.

Çocukların başlarına gelen her kötülükte mağdur olmalarına rağmen sürekli suçlanmaları, sözlerine inanılmamaları, güvenecekleri bir yetişkin bulamaları, toplumdaki çarpık çocuk algısı ve cezasızlık politikaları sebebiyle her türlü hak ihlali katlkanıyor ve yaygınlaşıyor.

Çocukların cinsel istismarı giderek artıyor.

Savcılıklara yapılan cinsil suç başvurularının büyük bir bölümü çocuklara yönelik işlenen cinsel suçlardan oluşuyor ve çoğunluğu cezasızlıkla sonuçlanıyor.

Çocuklar çoğunlukla aileden bir erkeğin, komşularının istismarına maruz bırakılıyorlar ama Kutsal Aile Perdesi bu suçların hepsini kapatıyor.

İhmalden kaynaklı ölümler, yaralanmalar ya da sakatlanmalar tekil olaylar gibi, görünse de aslında çocukların görülmemesinin bir sonucu ortaya çıkıyor.

Neredeyse hiçbir hak ihlalinde süreç çocuk yararına işletilemiyor, yüksek yararı gözetilmiyor, hatta çocuk asli kusurlu ilan ediliyor.

Kürt çocukları savaş ve çatışma koşullarından ağır biçimde etkileniyor; her yıl en az bir çocuk zırhlı araç çarpması sonucunda hayatını kaybediyor.

Bütün bu faillerin cezasız bırakıldığı görülüyor.

Türkiye’nin çocuk haklarıyla ilgili yükümlülüklerini yernie getirilmemesi yalnızca bunlarla sınırlı değil. Ülkemiz çocukları için tam bir Haksızlıklar Ülkesidir.

Türkiye’nin Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin ana dil, azınlık ve etnik köken tanımlamaları geçen 17-29 ve 30.mad. çekince koyduğunun da altını çizmek gerekir.

Kürtler ve Aleviler başta olmak üzere diğer tüm hak ve inanç topluluklarından çocuklar ana dillerinde konuşamıyor.

Halihazırda yürütülen egemen çocuk politikası, kapitalizmde genel olarak da yetişkinlerin çıkarları üzerinden şekilleniyor.

Ülkemizdeki çocukların yarısından fazlası diğer pek çok sorunla birlikte bir de bunlarla baş ederek çocukluk geçiştirilmeye çalışılıyor.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor