ADANA NOSTALJİSİNDE DUYGUSALLIK YELLERİ

Dün de arz ettiğim gibi, çocukluğumuzda pek sık rastladığımız tahta fırçalama ve sarı renk boyama yazımıza yüzlerce yorum geldi. Nostaljiye duygu yükleyen yorumları paylaşmayı sürdürüyorum.

SABRİ GÜL: Çünkü, doğduğum ev dolaplı denilen tahtadan merdivenliydi. Trabzanları da ahşaptı. Keza, yayla evimiz de bütünüyle ahşaptan yapılmıştı. Sarı tahta boyası uygulanacak yere göre göz kararı su ve boya bir kovaya dökülüp karıştırıldıktan sonra havlu benzeri bezle tahta kısımlara sulu bir şekilde yedirilerek uygulanırdı. İlk anda renk ıslak tahtada pek belli olmaz, ertesi sabah kurıyunca kendini gösterirdi. Uygulayanlar eğer eldiven takmazsa elleri birkaç gün sarı kalırdı.

NECLA ADIYAMAN: Tahta boyası önemliydi. Anam rahmetli hep ntasasına düşer, hep yapardı. Tahtalarımız mis gibi tertemiz olurdu.

FATOŞ CANKAR: Nurettin Bey bizi yine çocukluğumuzun evlerine götürdünüz. O yıllarda alt-üst derlerdi evlerimize, şimdikinin dubleksleri… Teşekkrler.

GÜL KOCAK: Ah nasıl da güzel anlatmış o eski günleri. Ben de çok fırçaladım o yıllarda.

MUHLİSE TÜLİN ERDEMIŞIK: Yazınızı okuyunca çocukluk günlerimde bayram öncesi yapılan bütün bu işlemler ve telaş aklıma geldi. Yeniden yaşamış gibi oldum. Kaleminize sağlık.

YALÇIN ERTAN: Harika. Satırı satırına aynı idi. Bir de analarımızın kül meşakkatli çamaşır yıkamaları, çivit boyaları ile beazları kaynatmaları yok muydu, mahalleyi çivit kokusu sarardı. Çoğunluğu Darendeli olan pamuk attıranlar vardı; hallaç denirdi sanırım. İlkbaharda ve sonbaharda yatak, yastık ne varsa kabartılır, kılıfına yeniden doldurulurdu. O yatakta yatmak ayrı bir keyif veriridi.

NURAN BALYEMEZ: Hocam bizi yine eski günlere götürdünüz. Yüreğinize, emeğinize sağlık. İyi bayramlar diliyorum, selamlar sevgiler yolluyorum.

SELVER GEDİKBAŞ: Adana ilimize dışarıdan gelenlere “Urumlu” derlerdi bunlara. Yörük kadınları başlarında yöre kıyafetleri ile dikkat çekerlerdi. Urumlu, Rumeli’den gelenler ya da Adanaı olmayanlar anlamında kullanılırdı. İş yapmak için gelirler; bağ, bahçe, ev işi, ne olursa yaparlardı. Hırsızlık, ahlaksızlık, tembellik asla yapmazlardı. Adana Hacıbayramda bizim de iki katlı, içi ahşap yapılı evimiz vardı. Bazen aklıma gelir o günler. İş yapmadığım gibi, çalımımdan da geçilmezdi. Ayaklarım sarı boya olurdu. Nerede şimdi; kireç badanalı, tahta boyalı, kilimiyle, halısıyla, kesik bez dkuma yolluklarıyla tarih kokan, tarih yazan Adanam. Selamlar cümlnize.

IŞIK ÖZERGİN DOYDUK: O güzel günleri hatırlattığınız için teşekkürler. An be an yaşadım sanki bakkaldan aldığımız fırça ve boyaları, Sivas’tan gelen Urumlu Sultan Ablayı.  Güzel günlermiş.

TC ALİNUR UĞURPAKKAN: Önce dölle… Sefervtasına doldurur, üzerine biraz tuz döker sonra çırpmaya başlardık, yani, “terletmek”, iyice sersemlemiş korukları keyifle yerdim. Gri enk almış tahtalar, suda hal edilmiş sarı toz boya önceden su ile ıslatılmış tahtaların üzerine iyice serpilirdi. Daha sonra al eline üstü ahşap altı tel “tahta fırçası”nı, sür tahtaların üstüne bir ileri bir geri, bir ileri bir geri. Çok yaptım bu işi. En kötüsü ve sevmediğim yanı, iş bittikten sonra ayaklarımdaki, dizlerimdeki sarı renk. Birkaç gün geçmezdi namussuz sarı renk… İstanbul’da pek bilmezler, o yüzden bulamam; bulursan benim için bir tane tahta fırçası alır mısın? Şimdiden teşekkürler.

YARIN: HEM 19 MAYIS, HEM NOSTALJİ

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor