BARAJ GÖLÜ TABANINDA İKİ BİN YILLIK KENT VAR

İlk olarak, yanılmıyorsam 22 yıl önce, Güney Medya Gazetesinde yayımladığım “Görünmeyen Antik Kent” aklıma düştü. Baraj Gölümüzün suları altında serin serin ömür tüketmekte olan Augusta Kentinden hala sağlam kalıntılar olduğunu biliyoruz. Kurak sezonlarda göl düzeyi alçaldığında bazı yapılarını görebilmekteyiz. Şimdi göl düzeyi yükselince kafama “Dank!..” etti, gidip yeni fotoğraflar çekecektim güya, yapamadım. Kabahat bende değil bize “Evde Kal” komutunu veren COVID-19’da” diyesim var da, bundan önce kendi kendime “Bugünün işini yarına bırakma” sözünü anımsatmayı daha gerçekçi buluyorum.

2002 YAŞINA BASMIŞ

Bilimsel ve dahi ilimsel araştırmacılardan öğrendiğimize göre gölümüzün koruma altına aldığı Augusta Antik Kenti Milattan sonra 20 yılında kurulmuş. Roma ve Bizans dönemlerinde kalabalık nüfusun yaşadığı itibarlı ve de zengin bir yerleşim yeriymiş. Roma’nın meşhur mu meşhur İmparatoru Augustos adını veren de, toprağı bol olsun, dul eşi Livia, demek ki vefalı bir hatun kişiymiş. Bir eyyam da burayı Augustapolis olarak bellemişler. Nehir kenarında, sevahirli, bir yanı orman, bir yanı çok verimli topraklarıyla ve de birbirinden cömert türlü-çeşit ağaçlarıyla gelişip durmuş burası. O kadar ki, 431 yılında, kentin başrahibi Tarianus Efes Konsey toplantısında temsil etmiş.

Batılı kaynaklara göre, kentin önemi 7’inci yüzyılda, İslam güçlerinin yöremize gelmesiyle kaybolmuş. Bana göre doğruluk yüzdesi zayıf bir iddia. Çünkü, biliyoruz ki, 5’inci ve 6’ncı yüzyıllarda bölgemiz tespih tanesi gibi peş peşe gelen depremlerden büyük zarar görmüş. O zamanki ahali de, tabii ki Hristiyan.

Geçmiş yıllarda ataları tarafında aziz ve azizelere yapılan işkenceleri anımsamışlar. Ve de demişler ki, “Allah, atalarımızın yaptıkları karşısında bizi cezalandırıyor. Bu bereketli topraklardan çıkmamızı istiyor.” Dediklerine kendileri de inanmış ve pek çoğu göç edip gitmiş. Öyle ki, ova yıllarca bomboş kalmış. Hatta İslam Güçleri gelip de bu boş alanlara yerleşmeye kalktıklarında, aslanlar yüzünden sıkıntıya düşmüşler ve Hindistan’dan 4000 baş manda getirip tarla-takım işlerini öyle yürütmüşler. O derece yani. “Niye Hindistan?” sorusunun cevabı da şöyle, bizim Toroslardaki Mandaların maşallahı varmış. Ne yakalanabilir, ne de zaptedilebilir cüsselerinden dolayı cesaret edememişler.

SENE ELLİBEŞ OLUNCA GÖLE SULAR DOLUNCA

1955 yılı ortalarında Barajımızın inşaatı, programdan 170 gün önce bitmiş ve su tutmaya başlamışlar. Artık bizimkiler miydi, yoksa inşaatta çalışan 150 Amerikalılar mıydı, birileri, insaf edip “Yahu burada antik yapılar var. Sular altında kalacak, yazık!..” demiş olmalı ki, Ankara Üniversitesi Dil Tarih Coğrafya Fakültesinden Arkeolog Hoca Mahmut Alok gelip incelemeler yapmış. Yapmış da, nasıl yapmış hele bir onu sorun bakalım… Adamcağıza, “5 Eylül ile 15 Eylül arası 10 gün süren var.” demişler. Ölçüp biçerken ve de kalıntıların resmini çizerken aziz mübarek Seyhan da suyunu kabartıp duruyormuş. Nur içinde yatasıca hoca, güç bela ve yapabildiği kadarıyla çalışmalarını yapmamış olsaydı, bugün belki de böyle bir yazı yazamamış olacaktık.

Mahmut Hoca, Kuzey-Güney ve Kuzeybatı yönlerinde uzanan 1000 ile 1500 metre uzunluğunda kale surlarından bahsetmekte. Ayrıca, boyları 5 metre 40 santim olan mermer sütunlu bir yol ile oturum alanı 62 metre çapında tiyatro saptadığını bildiriyor.

Yer ise, bugün sular altında kalmış olan Gübe Köyü olarak yazılı.

ÇİZİM altyazısı

TAPINAK: Augusta Kentinin Baraj Gölü suları altında bulunan Tapınağı, Arkeolog Hoca tarafından böyle çizilmiş.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor