CHP YENİDEN AÇILIYOR

Dördüncü ve önemli nokta: CHP’nin yeniden açılıp siyasal yaşama dönmesidir. Haziran 1992’de 12 Eylül rejiminin ürünü eski siyasi partilerin aynı adla tekrar açılmasını engelleyen yasa kaldırıldı. Eski partilerin açılabilinmesi sağlandı.

Bu karar en fazla CHP tabanını etkiledi. 31 Mayıs 1992’de CHP’nin hayatta olan son genel yönetim kurulu üyeleri bir bildiri yayımladılar. CHP yeniden açılıyordu. Bildirinin altında imzası bulunanlar şu isimlerdir:

Erol Tuncer, Hayrettin Uysal, Altan Öymen, Metin Somuncu, Metin Tüzün, Erdoğan Bakkalbaşı, Coşkun Karagözoğlu, Orhan Akbulut, Celal Doğan, Nebil Oktay, Avni Gürsoy, Güler Gürpınar, Mehmet Gümüşlü, Hayri Öner, Nail Atlı, Mehmet Dedeoğlu, Çetin Bozkurt, Hüseyin Doğan, İlyas Kılıç, İsmet Atalay, Orhan Vural.

9 Eylül 1992’de CHP 25.kurultayı 1980 öncesinin son kurultaya katılan delegeleriyle toplandı. Parti tekrar açılmıştı. Deniz Baykal ve Erol Tuncer’in girdiği genel başkanlık yarışını 679 oyla Deniz Baykal kazandı. Türkiye siyasetinde Baykal’lı dönem başlamış oldu.

26 Mart 1994 yerel seçimlerine aynı kulvardaki SHP-DSP ve CHP ayrı ayrı girdi. Sonuç tek kelimeyle hüsrandı. Çünkü 3 sol partide toplam ancak %25 oy alabilmişti. Bir önceki seçimde kazanılan büyük kentler Refah Partisi’ne teslim edildi.

CHP bu seçimlerde sadece %4.7 oranında ay alabildi. Sol oylar gitgide eriyordu. Birleşmekten başka çare yoktu. Çalışmalar başladı. 18 Şubat 1995’de toplanan kurultayda 1003 delege birleşmenin CHP, 635 delegede SHP çatısı altında olması yönünde oy kullandı.

Bunun üzerine hemen toplanan SHP kurultayında 121’e karşı 508 oy ile parti feshedildi ve CHP’ye katılım kararı alındı. Hikmet Çetin oybirliğiyle CHP genel Başkanı seçildi.

Çetin, CHP’nin 5.genel başkanı oldu. Birleşme sürecinde CHP Genel Sekreteri Ertuğrul Günay, partiden isitfa etti, yerine Adnan Keskin getirildi. 25 Şubat’da yapılan seçimde Adnan Keskin, genel sekreter oldu. 9 eylül 1995’deki kurultayda ise Deniz Baykal genel başkanlığa tekrar seçildi.

Baykal ve ekibinden farklı düşünenler ya partiden ayrıldı, ya da partiden atıldılar. Baykal’la yarışa girenler hiçbir muhalif CHP içinde kalamadı. Yapılan tüzük değişiklikleriyle muhalefetin varlık hakkı ortadan kaldırıldı.

Sosyal Demokrat düşünceye, siyasete emek vermiş olan hiç kimse CHP içinde barındırılmadı. CHP bir polit büro ile idare edildi, o politbüronun elemanlarının bütün varlığı Baykal’ın iki dudağı arasından çıkacak söze bağlıydı.

Sadece bir tek adamdan oluşan partide o adam geriye çekilince parti dizi üstüne çöktüğü için onlarda Baykal dönsün demekten başka bir şey yapamıyor.

BAYKAL, CHP ve SOL…

Beşinci ve son nokta; Baykal ve CHP sosyal demokrasi çizgisinden uzaklaştı. Milliyetçi/ulusalcı, otoriter/devletçi-darbeci, askeri vasiyet rejimini savunan bir parti çizgisinden ödün verilmedi.

Sosyal demokrat partiler porgram, ilke ve teorik temelde örgütlenen partilerdir. Bu tür partilerde farklı kanatlar olur. Bunlar  fikirlerini açıkça ortaya koyar ve mücadele eder. Bu tür partilerin yönetimleri daima koalisyona dayanır.

Oysa bunun tersi, yani tek adamlığa yaslanan partiler sağ partilerdir. Düşünce o partilerde geri itilir, gelenek, görenek tepedeki kişiye bağlılık gibi birçok feodal davranış kalıbı yönetime ve yönteme hakim olur.

Bunu bize siyaset bilimi söylüyor. Oysa CHP’de her şey genel başkan tarafından biçimlendirilmiştir, tüm parti onun hegemanyosu altında ezilmektedir.

Türkiye’de sağ partilerde görülmeyen tabloların şimdi CHP’de sergilenmesi neyin ne olduğunu gayet iyi açıklamaktadır. Bu durum bir tesadüf değildir. CHP’nin bu duruma gelmesi A politik bir yapıya ve paromiliter bira nlayışa tekabül etmektedir.

Bu alışılmış, tükenmiş, tüketilmiş bir siyasettir. Fakat CHP aynı anlayış ve yaklaşımı genel siyasetde de ideolojik tavır olarak benimsemiştir.

CHP’nin ülke düzeyindeki siyasette ve onu hazırlayan ideolojik plandaki eksikiğiyle iç mekanizmalarındaki antidemokratik tutum arasındaki özdeşlik ne tesadüfüdür ne anlamsız.

Tersine, birbirini besleyen süreçlerdir bunlar. CHP’nin her iki düzeyde de yaşadığı büyük, derin ve tüketici bunalımın nedenleri şimdi daha iyi anlaşılıyor.

Değişen dünya ve değişen Türkiye’yi anlayamayan Baykal ve ekibi CHP’nin iktidar olmasını askeri darbeler, asgari ve yargı vaseyeti üstünden mümkün görüyordu.

Solculuk eşittir Laiklik paradigması üstünden çatışmacı dil ve siyasetle, laik antilayik kutuplaşması üstünden meydana gelecek gerginliğin çatışma noktasına gelmesi ve askeri darbe yoluyla, askeri vesayetin siyasal ayağı olmayı düşünüyordu.

Bundan dolayı parti içinde bu politikaları onaylamayan, eleştirenler CHP dışında kaldı.

Deniz Baykal, Türkiye siyasal hayatında Demirel’den sonra ikinci figürdür. Madalyonun iki yüzü gibidirler. İnönü-Bayar ne ise Baykal-Demirel de aynıydılar.

Baykal CHP’si klasik Kemalist CHP’dir. Baykal’ın solla kelime düzeyinde bile ilişkisi olmadı. 4 Ekim 2005’de ve 26 Eylül 2006’da 33 kez grup konuşması yaptığı, alt alta sıralandığında 369 sayfa, 20545 satır ve 238.711 kelimelik kocaman bir yazı oluşuyor.

Sosyal demokrat olduğu genel kabul görmüş bir partinin genel başkanı olan Deniz Baykal, bir sene içinde kullanmış oludğu 239.711 kelime içerisinde sizce SOSYAL DEMOKRAT kelimesini kaç kere kullanmış olabilir.

Ya da sosyal demokrasiyi kaç kere atıfta bulunmuş olabilir. Bir başka deyişle, “Sosyal demokrat iktidarda şu, şu sorunlara şu, şu şekilde çözüm getireceğiz” ya da “Sosyal Demokrat bakış açısından baktığımızda” vb.kalıpları kaç kere kullanmıştır.

Grup konuşmalarını bir yazı programında alt alta yazıp arama motorunu kullanarak metin taradığımızda görüyoruz ki bu rakam sadece 11’dir.

Deniz Baykal, yapmış olduğu 33 grup konuşmasının sadece dördünde toplam 11 kere “Sosyal Demokrat” demiş. Başlı başına çarpıcı olan bu saptama, kullanılma amaçlarını detaylı incelediğimizde daha da ilginç sonuçlara varmamızı sağlıyor.

Baykal, bu 11 kullanımın 6 tanesini (Yani yarıdan fazlasını) 25 Ocak 2006 tarihli konuşmasında Aydın Güven’i kaybetmemizin ardından yaptığı konuşmada kullanmış.

Bir konuşmadan örnek verecek olursak, “Salı günü çok değerli bir sosyal demokrat arkadaşımızı toprağa verdik… 1980 sonrası sosyal demokrat dünyanın, hareketin içine sürüklendiği dağınıklığın sosyal demokrat dünyanın başı sağolsun…” vb. cümleler içerisinde yani daha çok Aydın Güven Gürkan’ı ve parçası olduğu sosyal demokrat dünyayı nitelerken.

29 Kasım 2005 tarihli konuşmasında ise bir kere onda da Willy Brandri nitelerken (Alman Sosyal Demokrat lider Willy Brandt) kullanmayı tercih etmiş.

Kalan 4 kullanımının 3 tanesini 30 Mayıs 2006 tarihli konuşmasında görüyoruz. Bu konuşmasında “Türkiye’yi yönetenler ister sağda olsunlar, ister sosyal demokrat; bu tehlikelerin” cümlesi içerisinde kullanılmış.

İki kere ise aynı cümle içerisinde tekrarlayarak “Biz Atatürk ilkelerine dayanan partiyiz. Sosyal Demokrat bir partiyiz biz” demiş.

Deniz Baykal, 9 Mayıs 2006 tarihinde yaptığı grup konuşmasında bir kere de Cumhuriyet Halk Partisi olarak, sakatların sorununun hepimizin ortak sorunu olduğuna inanıyoruz.

Sosyal Demokrat bir partinin öncelikle sahip çıkması, ilgilenmesi gereken bir konu olduğunun bilincindeyiz cümlesi içerisinde kullanılmış.

Yani hepsi toplam bir yıl içinde yapılan 33 konuşmada, kabaca birer saat desek 33 saat konuşarak CHP’nin sosyal demokratlığına ve sosyal demokrat politikalara sadece iki kere (9 Mayıs ve 30 Mayıs 2006) konuşmalarında atıfta bulunduğunu görünüyor.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor