DEPREM GERÇEĞİ

30 Ekim Cuma günü İzmir’de yaşanan ve Ege Bölgesinin tamamı ile Marmara Bölgesinde de hissedilen, binaların yıkılmasına, onların canın bu hayattan göçüp gitmesine, yüzlerce kişinin yaralanmasına neden olan bir deprem yaşandı.

Deprem olduğunu öğrenir öğrenmez hepimiz İzmir’de olan tanıdıklarımızdan haber almaya çalıştık. Elimiz yüreğimizde televizyonun karşısına geçerek haberlerden bir an olsun gözlerimizi ayıramadık. Enkaz altında kalanların sağ salim kurtulmaları için dualar ettik.

Canlı olarak kurtarılanlar hepimize umut oldu ancak hayatını kaybedenler ve onların hikayeleri bizleri en derinden sarstı. Biliyorum ki çoğumuz onlar göçük altında hayata tutunmaya çalışırlarken bizler evlerimizde rahat rahat oturuyor olmaktan utandık. Dua etmekten başka çaremiz olmadığı için her zaman dualarımızla onlara destek olmaya çalıştık.

2020 yılının yaşattığı birçok felaket var. Bu felaketler arasında depremlerin ayrı bir yeri bulunuyor. Elazığ, Malatya ile başlayan depremleri, Ege ve Marmara takip etti. Son olarak da hepimizi kahreden İzmir depremi 2020’nin depremleri arasındaki yerini aldı.

Ülkemiz jeolojik açıdan incelendiğinde genç bir oluşum olduğu için çok sayıda fay hattının da üzerinde bulunuyor. Aktif olan bu fay hatları da ülkemizi bir deprem ülkesi yapıyor.

Ülkemiz çok depremler gördü. Bu depremlerde binlerce vatandaşımızı kaybettik. Binlerce hayat söndü, insanlar evsiz barksız kaldı. Bütün hayaller bitti, her şey yitirildi.

O kadar deprem gördük o kadar acı yaşadık ancak kalitesiz, depreme dayanaksız binalardan da anladığımız üzere deprem gerçeğini tam olarak kavrayamadık. Hani düşünüyorum deprem gerçeğini idrak edebilmemiz için başımıza daha ne gelmesi lazım.

Günümüzde bakıyoruz herkes müteahhit olmuş. Fırıncısı müteahhit bina yapıyor. Kasap bakmış ki bu iş karlı bina yapıp satayım demiş, yapmış satmış. İstesem de ben de girer ev yapar satarım, kim ne karışır!

İşte bu zihniyet yüzünden kalitesiz binalar halen daha depremde yıkılmayı bekliyor. Bu kadar kolay olmamalı herkesin bina yapıp satması. Müteahhitlik karlı görülen ve herkesin balıklama atladığı bir alan değil belirli kriterlerin arandığı, kar kadar insanların can güvenliğinin, binaların depreme dayanıklılığının ön planda tutulduğu bir meslek olmalı ve önüne gelen herkes müteahhit olmamalıdır.

Kentsel dönüşüm projeleri, depreme dayanıksız binaların yıkılıp yerlerine depreme dayanıklı sağlıklı yaşam alanları oluşturmak için var. Ancak uygulamaya bakıldığında günümüzde herkes müteahhit olduğu için kentsel dönüşüm adı altında rantsal dönüşüm yapılıyor. Adamlar alıyorlar 5-6 katlı binaları yerlerine 15-16 katlı binalar yapıyorlar. Amaç kentsel dönüşüm değil ceplerin dolması olduğu için yapılan binalar da sağlıksız oluyor.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan yatay mimarinin önemini her zaman vurguluyor. Son dönemde yapılan TOKİ’lere bakıldığında da az katlı çok sayıda bloktan oluşan evlerin inşa edildiğini görüyoruz. Böyle olmalı zaten. Ne yaparsınız o kadar yüksek katlı binaları. Adana’da yeni yapılan binaların çoğu 20 kat ve üzeri. Ne gerek var bu kadar yüksek binalara.

Diyeceğim o ki bu zamana kadar olan depremler bizlere ders olmadı ama inşallah ciğerlerimiz yakan bu son İzmir depremi herkese ders olsun. Önüne gelen herkesin bina yapmasına izin verilmesin. Bu kadar yüksek binalar yapılmasın. Kentsel dönüşüm rant için değil, güvenlikli ve sağlıklı binalar inşa edilmek üzere yani esas amaca hizmet etmek üzere yapılsın.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor