İKİ BUÇUĞU VERİRSİN ZAYIFINI DÜZELTİRSİN

İlk tanıklığım orta okulda olmuştu. Lisedeyken boş karne ticaretinin çok yaygın olduğunu gördüm. O yıllarda enflasyon canavarı henüz uyanmamıştı. Zayıfı olup da ailesinden yahut ailece tanınmış olanakların azalmasından korkan cesur çocuklar (Korkup da cesur olmak ne ise), menekşe rengi iki buçukluğu bastırır, canını kurtarırdı.

Bizim kuşak için lise tercihi diye bir kavram yoktu. Çünkü Adana’da bir Erkek Lisesi ile bir Kız Lisesi vardı. Çukurova Koleji daha doğmamıştı.

Okulumuzda, özellikle birinci karne arifesinde “Cankurtaran” öğrenciler kıymete binerdi. Biri sabahçı, diğer öğlenci iki cankurtaran olduğunu duyardım. Bunlar, ihtiyaç sahiplerine parayı peşin aldıktan sonra boş karneyi sağlayan kişilerdi. Bedeli iki buçuk Liraydı. O yıllarda iyi paraydı. Yani, Cankurtaranlık para kazandıran meslekti.

Birleri, ikileri bol karneye “Spor Toto” denilirdi. Spor toto kuponlarında maç sonuçları sıfır-bir-iki rakamlarıyla tahmin edilirdi ve gerçekten bazı arkadaşlarımızın karnesi spor toto kolonlarını andıracak kadar bol bir’li, iki’li olurdu. İşte, bu arkadaşlarımız aldıkları boş karneyi keyiflerince düzeltir, patates veya soğan kullanarak yarım-yamalak damgayı da hallettikten sonra eve yüzlerinin akıyla giderlerdi.

DOLMUŞLAR ZAYIF NOTUN  ÇARESİYDİ

Ali Can sınıfımızın en iri, en sempatik ve aynı zamanda en lavgar Karneden bir gün önce oturdu, notları düzgün karneyi hazırladı. Sadece İngilizceyi 3 olarak bıraktı. Eve, “kurtarabileceği” tek zayıfla gidebilecekti. Tatil sonrası da gerçek karneyi velisinin imzasını taklit ederek idareye teslim edecekti. Biliyorduk ki en azından üç veya dört tane bir’i, iki’si var. Sorduk, “Lan sen bunu düzelttin, ya ikinci karneyi ne yapacan?” İstifini bozmadan, “Ne yapacam, dolmuş kullanacam tabii” dedi.

İçimizde, notun dolmuşla nasıl kurtarılacağını bilenler varmış ki, “Hııı!..” çekebildiler. Bilmediğim için Havaalanı, Yeşilevler, Kanalköprü dolmuşlarını gözümün önüne getirerek çözüm noktasını bulmaya çalıştım, olmadı. Tek olasılık, Ali Can’ın okula dolmuşla gelip-giderken yolculuk boyunca ders çalışmasıydı ama, bu da pek mantıklı gelmedi. Dayanamadım sordum: Dolmuş ney lan? Koro halinde kahkahayı patlattıktan sonra anlattılar. Lisede yazılı sınavlar genelde iki veya üç soruyla yapılırdı. Dolmuşa muhtaç olanlar, çıkabilecek soruları sıralar ve her birini, kağıdın alt yarısından başlamak üzere kitaba bakıp ufak tefek atlamalarla cevaplarlardı. Bazen bu şekilde hazırlanmış otuz kadar kağıt stoklanmış olurdu.

Hazır cevaplar, dersi olmayan veya dışarıdan bir arkadaşa teslim edilir, teslim alan da sınıf penceresinin altına oturup beklerdi. Sorular belirlendikten sonra bir kağıda yazılıp siyah iple ve hocaya çaktırmadan pencereden sarkıtılarak yardımcıya ulaştırılırdı. Yardımcı, sorulara göre en az iki cevabı aynı ipe bağlayıp “Tamam” işaretini verince, yine hocanın göremeyeceği anlarda ip çekilerek kağıtlar sahibine ulaştırılırdı. İşte, bu doldurulmuş kağıtların adıydı “Dolmuş”.

Dolmuşçu, soruları yeni kağıda çeker ve böylece ilk soruyu cevaplamış olur, ikincisine geçerdi. İkinci de üstte boşluk bırakılarak yazıldığı için ilkinin son paragrafı buraya aynen geçirilip önceki sayfadaki kısmı sanki hata yapılmış gibi bir güzel silinir ya da karalanırdı. Böylece, en az iki soruyla geçer not sağlanmış olurdu.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor