YÜKSELEN PAZAR ÇİN

Küreselleşme süreci başta Çin olmak üzere ‘YÜKSELEN PAZAR’ ülkelerinde dev bir ekonomik atılıma yol açınca bu ülkelerin dünya ekonomisindeki payı %50’nin üzerine çıktı. Ve Batı, küresel hegemonyasını sürdürmekte zorlanmaya başladı.

ABD’nin ve Batı’nın kendi öncelikleri doğrultusunda yönlendirebildiği ve kendi  koşullarını herkese kolaylıkla dikte edebildiği bir dünyada yaşamıyoruz artık. Bu durumda Batı’da küresel kapitalizmin mağduru olduğunu düşünen geniş kesimin, Batı’nın dünyaya hakim olduğu eski günleri arar hale gelmesinin bir başka nedenini oluşturuyor.

Böyle bir dünyada, aklın, rasyonel düşüncenin ve bilimin üstünlüğüne dayanan Batı’nın temel yaklaşımını benimseyerek atılım yapan bir ülkenin, Batı’dan bağımsız bir dış politika izlemesi, kendine özgü bir siyasal sistemi sürdürebilmesi mümkün. Kominist partinin yönetiminde tarihin en çarpıcı ekonomik atılımını gerçekleştiren Çin bunun en iyi örneğini oluşturuyor.

Batı’nın akla ve bilime dayanan temel yaklaşımını içselleştirmeyen toplumların bugünün dünyasında başarıyı yakalaması çok zor. Batı ile yakın ilişki içindeki Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı olan Türkiye, Batı’nın temel yaklaşımını benimseyerek kalkınma ve yükselme fırsatını yakalayan ilk ülkelerden biri olmasına karşın şimdi farklı bir yola girerek bu avantajını kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya.

1923 yılında Cumhuriyet rejimini kurarken, Batı’nın uygarlık mirasını paylaşma cesaretini gösteren Türkiye, şimdi başka ülkelerin sahip çıkmaya çalıştığı bu mirası reddederek farklı bir arayışa sürüklenmenin sorunlarını ve gerilimini yaşıyor.

Son yıllarda Türkiye’ye yön veren anlayışın, geleceğin dünyasına ayak uydurmayı öncelikli hedef olmaktan çıkardığını görüyoruz.

Bilimin, teknolojinin ve insanlığın ortak uygarlık birikiminin daha yaygın paylaşılması küresel boyutta bir dönüşüme yol açarken, Türkiye, Batı’ya karşı cephe almayı ve dünyadaki gelişmelerden kendini soyutlamayı marifet sanan bir anlayışın etkisi altında.

“Dini eğitime verilen önemin temel bilimlere verilen önemin önüne geçtiği”, fikir üretecek sağlıklı tartışma ortamının yok edildiği ve baştaki kişinin buyruklarına biat etmenin önem kazandığı bir ülkede yaşıyoruz artık…

Türkiye ancak bilime, teknolojiye, yaratıcılığa öncelik veren bir eğitim sistemine, nitelikli insanların yeni buluşlara, yeni atılımlara öncülük edeceği bir özgürlük ve yaratıcılık ortamına kavuşabilirse bugün için sürüklendiği kısır döngüyü kırabilir.

Türkiye dünya kaynaklarının akıllı kullanımına ve adil paylaşımına katkıda bulunabilirse, sürdürülebilinir bir küresel yaşam modeli arayışına yönelik fikir tartışmalarına katılabilirse dünyaya ayak uydurabilir ve dünyada saygı gören ülkelerden biri haline gelebilir.

Bunu başaramazsak çağa ayak uyduramayan bir ekonomiyle ve tırmanan iç çekişmelerle zemin kaybetmeye devam ederiz.

Bu dönemde yaşayanlar için hayat kolay değil.

Ben de, benimsediğim değerlerin sürekli olarak aşağılandığı, çıkmaza girmiş görünen bir ülkede yaşarken ve dünyadaki gelişmelerin insanlık adına alarm verdiğini görürken insanlığın zor zamanında yaşamakta olduğumu hissediyorum!…

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor