YÜZDE KIRK’A “YASAK”LI RAMAZAN OKUMALIĞIDIR

Genelgeler, açıklamalar ve dahi “Sakın Haaa!..” anlamnda sanal parmak sallamalar sürgit devam ediyor. Türk Usulü Tam Kapanma’dayız. Sık sık duyup okuyoruz, tam kapanma nüfusun yüzde 40’ına yönelikmiş. Yüzde 60 ise esnaflığıyla, çiftçiliğiyle, fırıncılığıyıla, eczacılığıyla, bankacılığıyla, velhasıl 43 maddelik liste içeriğinde olanlar “muaf” tutulmuş. Bunlar da yüzde 60 ediyormuş.

Biz, tam kapanma kazanındayız. Yaş 65 üstü ya,  bir yıldır tam ve tama yakın kapatıldığımız için alıştık. Serbest günlerde bile canımız yola çıkmak istemiyor. Zaten pek çok 65 üstü tanıdık, hareketsiz kala kala hareket ederken zorlanıyor,mdışarı çıkmaya cesaret edemiyor. Sayın büyüklerimiz böyle uygun görmüş, bize de uymak düşer. Uygunluğun ne denli uygun olduğunu önümüzdeki aylar içinde göreceğiz.

KAPANMA BAHANE RAMAZAN ŞAHANE

Bizim kuşak eski ramazanların sadece tortusuna tanık oldu. Bizden öncekiler telefonu, televizyonu, radyoyu bile bilmemişler, hatta duymamışlar. Ama, eğlenceden de geri kalmamışlar. Mübarek Ramazan memleket kapısından girerken meddahlar, orta oyuncular ve karagözcüler hazırlıklarını bitirmiş olurlarmış.

MEDDAH, kahvehane gibi kalabalıkların bulunduğu yerlerde küçük bir sahneye çıkıp konuşacağı zaman sopasını üç kez vururmuş. Böylece, sessizliği sağlayıp konuşmaya başlarmış. Şapkasını, sarığını, şalını ve mendilini kullanarak çeşitli tipleri oynar, tek başına, birkaç oyuncunun rol aldığı küçük bir tiyatro sahnesindeki gibi canlandırırmış. Tabii konuşmasını da tipe göre değiştirirmiş. Genelde, güldüren hikayeleri canlandıran meddahlar, bazen arkası yarın misali, anlatımlarını birkaç güne, hatta ramazan sonuna kadar da uzatabilirmiş. Böyle hallerde, hikayenin ortasında olaylar karışır, insanları meraklandırır ve sonuna doğru da çözülürmüş.

TRT herkesin TRT’si iken tam bağımsız ve tarafsız sayılırdı. Kültürümüzden çok güzel örnekler sunulurdu. Biz, büyüklerin anlattıkları dışında TRT yayınlarında da geleneksel ve çağdaş meddah örneklerini görmüş şanslılardan sayılırız.

ORTA OYUNLARI çek daha geniş kitlelere hitap edermiş. Çeşitli gösteriler arasında en çok kantocular ve yazılı metne bağlı olmayan, doğaçlama sergilen tiyatro oyunları ilgi çekermiş. Palanga adı verilen yuvarlak sahne ortada olur, izleyiciler de çepeçevre otururlarmış

Burada, “Mışlı-muşlu” ifadeleri bırakıp taklidi de olsa gördüklerimize dyanarak anlatalım. Orta oyunlarının olmazsa olmaz iki tipi vardı: Kavuklu ve Pişekar. Bunlar, daha çok güncel konuları ele alırlar ve doğaçlama komediye dönüştürürlerdi. Tanıdığım son kavuklu, rahmetli İsmail Dümbüllü’ydü. İnsanları katıla katıla güldürmek için yaratılmıştı sanki Çocukluğumuzda, kent kent dolaşan cambaz grupları, tehlikeli oyunlardan önce ekipteki iki kişiyle orta oyunu sergilerlerdi. Bu mütevazı tiyatrolarda dekor olarak bir masa bir sandalye yeterli geliyordu. Tanık olduğum bir oyunda, Pişekar rolündeki genç odaya girişini canlandırmak için kapıya vurur gibi yaparken ağzından da “Tak-tak-tak” sesi çıkardı, Ardından, görülmeyen kapıkolunu kavramış da çeviriyormuş gibi yaparken bu kez de “Cıngırcık, açtık kapıyı” derdi. Biz de, o olmayan kapalı kapının açıldığını görmüş gibi olurduk.

Temsiller, canlandırılan tiplerin tanıtım bölümü olan birkaç dakikalık GİRİŞ’le (Mukaddime) başlar, komedi şahaseri sayılan KONUŞMA (Muhavere) ve dramı anlatan OLAY (Fasıl) ile sürer, en sonunda BİTİŞ’le (Nihayet) tamamlanırdı.

ÇARŞAMBAYA: KARAGÖZ DÜNYASINDA GEZİ

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor