EMEK VE İŞÇİ HAKLARINA BAKIŞ

Emek bugünkü küresel kapitalizm devrinde artık ‘YÜCE DEĞER’ olarak görülmez oldu. ‘YÜCE DEĞER’ olarak görenler ise tuka ka edilir oldu.

Bu olağanüstü bir geriye dönüştür. Zira Yunan ve Roma uygarlıkları EMEĞİ-zorunlu saysalarda horlamışlardır. Emek, akıl maddeyle uğraşmaya mahkum ettiği için, köleliğin hem nedeni, hem sonucudur.

Köleler çalışacak ve yurttaşlarda zamanlarını SİT’ye giderek aklın ve düşüncenin zevklerine adayacaklardır. Platon ve Aristoteles’in bütün söyledikleri buna bir gerekçe sağlamaktan başka bir şey değildir.

Kutsal kitap; Yahudi-Hıristiyan gelenek ise, emeğe bir TANRISAL LANET olarak bakmışlardır. Ne var ki, ilk günahın damgasını alnında taşıyan insan, Tanrı’ya bağlılığını ve aşkını göstermek için çalışmalıdır. Bu aşağılama bütün ortaçağ boyunca sürdü.

Ancak kentleşmenin su yüzüne çıktığı, ticaretin genişlediği, zanatçı ve tacir sınıfların yükselişe geçtiği bir ortamda, kısaca kapitalizmin ve burjuvazinin palazlanmasıyla, EMEK’de saygınlık kazanmaya başlamıştır.

Çalışma coşkusuyla dinsel inancı iç içe geçirip emeği imanın konusu yapıp çıkaransa, protestanlık olmuştur.

Sosyalizm de emeğin başlı başına bir amaç olduğu düşüncesini protestanlıktan almıştır.

Marksizim tutarlı bir dünya görüşü olarak, ileriye dönük olarak, kapitalizm yerine sosyalist bir toplum modeli önermektedir. İşçi sınıfının burjuvaziye karşı yapacağı bir devrimle kurulacak, yalnız burjuvazi işçi sınıfı değil, bütün insanlık tarihini kaplamış olan sınıf çatışmaları döneminin de sona ereceği bir aşama olacaktır bu. El emeği ile kafa emeği arasındaki kopukluk da böylece giderilecektir.

Gelelim İslam’a… İslam, Emek-İşçi hakları ve sendikalizm üzerinde daha geniş durmamız gerekiyor…

Dinbaz ve yobazın yaklaşım, tutum, yorum ve uygulamalarında DİN VE DÜNYA İŞLERİNİ AYRI TUTMAK asla olmaz. Bunu kafirlik olarak görürler. Peki, ne olur din ve dünya işleri din işi olarak belirlenirse?

Her şeye din penceresinden bakılır, her şey dine uydurulmaya çalışılır, din ise hiçbir şeye uydurulmaz, uydurulamaz… Her şeyi dine uydurayım derken de çoğu kez komik olurlar, bunu da baskı ve yobazlıkla bastırmaya çalışırlar.

Bu dinbazlar, Özalizmin başladığı 24 Ocak 1980’den sonra, ekonomide liberal kapitalizmi savunmaya başladılar islam adına…

Özal, “Ben zenginleri severim” deyince MÜSİAD ve benzeir kuruluşlar, hemen o HADİS-İ İSLAM-I dolaşmaya soktular. Dinimizde zenginlik övülmüştür.

Ve işte bu minval üzere gidilidği için ANAP-DYP-RP ve en sonda AKP iktidarında İslam’ın tüm renkleri, tüm oluuşmları, paraya, servete gark oldular, bütün devlet ihale ve olanakları onlara sunuldu, onlarda memnuniyetle alıp kabul ettiler. Hani denilmiştir ya HARAM-HELAL VER ALLAHIM/SENİN KULUN YER ALLAMI.

Paranın tadını alınca değiştiler, değişerek geliştiler, 30 yıl önce bankanın önünden geçmeyi bile haram sayanlar, banka kurdular, başına hile-i şeriyeden katılım koyarak. Diyanet bile AKP baskısı ile helal faiz fetvaları verdi.

Fakat bu durumbazı islamcıları rahatsız eder oldu. Bu kez onlar ortaya düşerek İslam-ı Sosyalizme uygulamaya giriştiler. Aslında bu girişim yeni de değil. 1.TBMM’de bir milletvekilinin Hz.Ebu Bekir koministi dediğini biliyoruz.

Ve bu uyarlama girişimcileri ya da diğer adıyla Antikapitalist Müslümanlar kapitalist islam bizi rezil etti, sosyalist islam derecesine ortalıkat gözükmeye ve birilerine yeni bir yol ve kurtuluş sunuyormuş gibi kendilerini pazarlamaya başladılar.

Peki öyle mi dir? İslamda sosyalizm var mıdır? Sosyalizme uyar mı? İslam-ı kapitalizme uyduran MÜSİAD gibileri, müslümanlığı yanlışmı yorumluyorlar? Soruları yeterince sorulmuyor nedense!…

Bu soruyu ben sorup, yanıtını da işçi hakları ve sendikalizm bağlamında vermek istiyorum.

İslam toplumu bir işçi sınıfı kavramına yabancıdır. Zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri olmayanlar islam toplumunda ortaya çıkmamıştır. İş üretenlerin bu görevlerini hakkıyla yerine getirmeleri gerekmektedir. İslamın nazareyesinde işçi sınıfı olmadığı için toplu iş bırakmalar (grev) bahis konusu değildir.

Bu kadar açık… Eeee peki şu Hak-İş denilen dinci sendika konfederasyonu ve badem bıyıklılar tarafından kurulup AKP tarafında besiye çekilen Memur-Sen adlı memur sendikası ne der bu işe? Onların İslam-ı görevli, topul sözleşmeli, işçi sınıfı islam mı?

Ve Server Tanilli’nin o değerli yapıtı “İslam çağımıza yanıt verebilir mi” bu yapıt da daha net ve açık bilgiler veriliyor bu konuda…

İslamcı düzende grevin yasak olduğu konusunda, bu düzene yandaş düşünürler arasında tam bir görüş birliği vardır.

Bu konuda Türkiye’de yayımlanan ilk kaynaklardan biri, Suriyeli yazar Muhammet Fehre Şafkanın İSLAM’DA İŞ AHKAMI VE İŞÇİ HAKLARI adlı eseridir.

Yazar şöyle diyor kitabında; “İşçinin grevle işini atıl bırakmaya hakkı olamaz. Zira bunda, kendisine emanet edilen iş sahibinin mallarına zarar vardır. Gerçek grev, akit şartlarını değiştirmek için başvurulan bir vasıtadır. Söylenen şu; şeriat düzenine göre, işinden hoşnut olmayan işçi, mahkeme ya da hakeme başvurur.

Mahkeme ya da hakemin kararını beğenmezse yapabileceği tek şey, işten ayrılmak ve ALLAH’ın rızkını başka bir yerde aramaktır.

Sağcı ve İslamcı iktidarlar döneminde sendikaların işlevsiz ve güçsüz duruma ve konuma sokulmasının arkasında yatan güdü ve dürtülerin kaynağı böylece ortaya çıkmış oluyor. Yani kimse ANTİ KAPİTALİST MÜSLÜMAN falan diyerek kimseyi kandırmaya kalkışmasın!…”

NOT: Cazim Gürbüz’ün Daim Sola-sola Daim adlı kitabından alıntıdır.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor