KENDİNE ÇOK İYİ BAK AYNEN, ALO DE BANA

Bir süredir modalaşmış sözcük ve ifadelerden, her nedense, rahatsızlık duymaktayım. Öyle midir, değil midir ayırdında değilim ama sanki güzel dilimize ve kültürümüze yara açılıyormuş gibi geliyor.

En önce “Alolaşalım” başladı. “Alo” sözcüğünün Türkçede karşılığı yok. İngilizce “Hello” yani “Merhaba” bize gelinceye kadar alo’laşmış. Araplar “Eeelüüü” diye adapte etmiş kendi fonetiklerince. Fransız ve Alman telefonu alınca “iyi günler” gibi dileğin arkasından ismini söyler. Belçikalılar da isimlerinin arkasına “konuşuyor” sözcüğünü ekler. İtalyanlar ahizeyi aldıklarında “Pronto”, yani “Hazırım, buyurun” gibi anlam taşıyan sözcükle seslenir.

Düşünüyorum da, bahsettiğim dillerinin hiç birinde “Alolaşmak” yok. Demek ki bizim icadımız. Alafrangadan bozma alo’yu Türkçe takı ile melezleştirip alolaşma’ya çevirmişiz. Ben tutmadım. Defalarca “Alo de bana” önerisiyle karşılaştım ve her defasında ruhumun bir parseline yıldırım düştüğünü hissettim.

Birkaç yıl önce “Aynen öyle” şeklinde başlayan ifade, kullananlar giderek çoğalınca, sonunda sadece “Aynen” olarak yaygınlaştı.

Markettesiniz, soruyorsunuz “Kredi kartı geçerli mi?” diye. Cevap, “Aynen”.

Şöyle de olabiliyor:

  • Yavuzlar dolmuş durağı burası mı?
  • Aynen!..

Veya, arkadaşınızı bezgin gördünüz;

  • Rahatsız mısın?
  • Aynen!..

Anlayacağını bizim yerli ve milli evet’imiz, he’miz, öyle’miz, hiçbir ilgisi olmayan “Tıpkı” sözcüğü anlamında kullanılan “Aynen” tarafından istismara uğratılıyor.

KENDİNE İYİ BAK!

Haklı mıyım, haksız mıyım billahi bilmiyorum ama, bu “Kendine iyi bak” ya da “Kendinize çok iyi bakın” modasından da hoşlanmıyorum. Bana söylendiğinde, kendimi zayıflamış, bir deri bir kemik kalmış, avurdları çöküp gözü matlatmış, kambur, mecalsiz gibi hissedip eziliyorum. Yani, ben hastalıkların sergi açtığı vücuda sahipmişim de, karşımdaki bana, “Kendine iyi bak, yoksa öleceksin. Kuru fsulya, et, meyve, sebze ye. Yumurtayı ihmal etme, her akşam bir bardak ballı süt içneden yatma…” diyormuş gibi algılıyorum. Halbuki fazla kilo ile derdim var. Çok şükür kalp, ciğer, böbrek, dalak şimdilik normal. Gözler, yaşa uygun gerilemiş de olsa gözlükle kurtarabiliyoruz. Her gün en az onbin adım yürüyüşüm var. Yıl ortalamam 9750 adım. Yani beni “Kendime iyi bakmaya mecbur” edecek hiçbir görünüşüm yok. Daha ne yapacağım kardeşim?

Sonra düşündüm de, “Acaba…” dedim, “Metin ol, sabırlı ol anlamında mı söyleniyor bunlar?”

Belki, belki değil de büyük olasılıkla öyledir. Çünkü, kılık kıyafetiyle çöp konteynerine yakışmayan kadınlı erkekli insanları atık karıştırırken görmek içimi kavuruyor. Semt pazarlarındaki ezik-bozuk meyve-sebzelerin ve kabukların nasıl kapışıldığına tanık olmak beynimi sızlatıyor. Çoluk çocuğunu aç yatırmamak için en son çare olan sokağa mecbur kalmış kadınların varlığı ciğerimi dağlıyor. İşte ben böyle hallerde “Kendime iyi bakmaya zorunlu” hissediyorum.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor