NAZAR VE URASA

En çok da bebekler ve sevimli küçük çocuklar için “Allah nazarlardan saklasın” deriz. Bazen de, gıcır gıcır otomobil gibi, her zaman ele geçmeyen değerli eşya gibi nesneler için de aynı dilekte bulunuruz. Çünkü nazar fenadır, çocuğun hastalanmasına, hatta ölmesine, eşyanın hasar görmesine, belki de yanıp parçalanmasına yol açabilir; inanırsanız tabii…

Nazar’ın sözlükte birkaç anlamını bulabilirsiniz ama en yaygın anlamı, göz değmesi dediğimiz ve bazılarının bakışında olduğuna inanılan yıkıcı, çarpıcı enerji. Yıllar önce, bir kadından bahsedilirdi; nazarı çok değermiş. Beğendiği her şey zarar görürmüş. “Ne kadar güzel” dediği çocuk akşama kalmaz doktorluk olur, beğendiği tabak-bardak da, kurtuluş yok, kırılırmış. Geçmişte, böyle zararlı enerji taşıdığına inanılan başka isimler de duymuştum.

ÖZBEKİSTAN’DA YAŞADIĞIM OLAY

Özbekistan’da kurulan ilk Türk-Sovyet Ortak Girişiminde Yönetim Kurulu üyesiydim. Sovyetler Birliği dağılıp da tasarruf tamamen Özbeklerin eline geçince düzen allak bullak oldu. Şirketi Türk-Özbek kurumu olarak yeniden tecil ettirdik. İdaredeki Özbekler çok ciddi sorun çıkarmaya başladılar. Tek çare, olayı mahkeme yoluyla çözmekti ve tanıdıklarıma göre tek çare ünlü bir rus avukattan yardım istemekti. Romanya Bürosundaki sekreterimiz annesi Rus olduğu için Rusçayı çok iyi biliyordu ve ayıca yeterli İngilizcesi de vardı. Taşkent’e çağırdık. Sırderya Vilayetindeki Sindarof Kolhozunun çok yakınım olan reisi bizi konuk etmişti. Akşam mükemmel ağırlandık. Bu arada üç-dört yaşlarındaki sevimli bir kız çocoğu, tercümanımın kucağından inmedi. O da, aşağı yukarı aynı yaştaki kızına olan özleminden olmalı, çocuğu bırakmak istemiyordu zaten. Geç vakit, misafirhanedeki odalarımız çekildik.

Güçlü bir çığlıkla yataktan fırladım. Çığlıklar tercümanımın odasından geliyordu. Koşarak gittim. Ayakta, hıçkırarak ağadığı için sorularıma cevap bile veremiyordu. Zaten çok geçmeden ev sahiplerimizden de birkaç kişi gelip durumu açıklamaya çalıştılar. Tercüman kadın mavi gözlüydü ve orada nazar kapsamında değerlendirildiğinden iyi sayılmıyordu. Kucağından indirmediği çocuğa mutlaka nazarı değmiştir diye düşünen ebeveyni endişelenmişti. Nazara karşı çözüm de, bizim tercümanın saçından bir tutam kesip onunla fenalığı bozacak bir şeyler yapmakmış. Uykunun en derin olabileceği saati düşünüp usulca odasına girmişler ve tam saçına el atarken kadın uyanıp eli makaslı bir hayaleti görünce can havliyle çığlık atmaya başlamış.

Bir süre sonra olay tatlıya bağlandı, tercümanım kendi rızasıyla saçından okkalı bir tutam kestiriken, “Bizde de var ama, bizimki mavi değil, kapkara gözler içindir” dedi.

URASA-UHRASA

Teee Orta Asyadan taşıyıp getirdiğimiz tabirdir. Bölge bölge farklı anlamlar taşır. Kısacası, nazara, felakete, hastalığa, hayvanlardan veya başka kaynaklardan gelebilecek zararlardan korunmak ya da yok etmek için başvurulan çarelerin genel adıdır Urasa. Örneğin bizim Taşköprüdeki aslan kabartmasının, bir zamanlar ovamıza hakim olan aslanların kente girmesini önlemek için yapıldığı tahmin edilmekte. Bazı eski yapılardaki ejderha-yılan kabartmalarının da aynı nedene bağlı olduğunu düşünebiliriz.

Bir de, yine urasa kapsamında değerlendirilen kocakarı tedavileri var. Çare bulan, iyileştiren ve “Ocak” diye anılan bu kişilerde özgün güç ve kudret olduğuna inanılırdı. Halen de inanlar var. Bazı urasa örneklerini anlatacak yerimiz kalmadı. Kısmetse, Pazartesi günü tedaviye ve nazara karşı günümüzde bile başvurulan urasalara  değineceğiz. Meraklılarının tosbağa kabuğu, yılan gömleği, nal ve bir parça köpek bokunu hazır etmeleri menfaatleri icabındandır.

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor