URASAYA PANZEHİR DİYE URASA GEREK!

Nerden girdik, nerden bulaştık bu “Urasa” denilen derya-deniz konuya. Ne okumakla bitiyor, ne yazmakla, ne de dinlemekle. Ben diyeyim bin türlüsü var, siz deyin on bin türlüsü var. Bööyle bir umman yani. Sadece bizde değil ha!.. Torunlarım saymış, 69 ülkeye defalarca gitmişim ve hemen hemen hepsinin kültüründe benzer inançlar ya da alışkanlıklarla karşılaştım.

26 gün süren Japonya gezimde birkaç ev ziyaretim oldu. Her defasında beni özellikle odanın süslü, sağı-solu püsküllü, pofuduk minderli köşesine oturttular. Meğer ki, her evde böyle bir özel köşe hazırlama geleneği varmış. Buraya kendiler veya yakınları değil, sadece ve sadece değer verilen misafirler oturabiliyor. Bildiğimiz anlamda Tanrı inançları yok ama, dediklerine göre, bir saygın güç her evi, belli olmayan aralıklarla gizlice ziyaret eder ve o işte bu köşeye kurulurmuş.

TOSBAĞA, SARIMSAK, NAL  VE “FATMA ANAMIZ”IN ELİ

Tosbağa kabuğu nazara karşı güçlü bir kovucu olarak kabul ediliyor. Hem bir yere asılarak, hem de küçük bir parçası tütsü niyetine yakılarak koruma sağlanıyor (muş). Sarımsak da öyle. Ayrıntılarını bilmem de, bazı özel fenalık kaynaklarının karşısında acaip yekinirmiş. Çok daha özelleri için kuru köpek boku birebir (miş). Beygir nalını görmeyenimiz yoktur sanırım. Evlerde de, ticarethanelerde de ana giriş kapısının üst pervazına çakılır. Her halde içeriye beygir girişini engellemek için değil de, uğursuzluğa karşı bir antimanyetik silahtır… Nazar boncüğunu anlatmaya gerek yok. Bir de, güçlü nazarlık olarak Fatma Anamızın Eli var. Bunu bulundurduğunuzda evvel Allah koruma altındasınız. Yöneticisi olduğum fabrikayı uğurlamaya gelen dost, bir çift el getirmişti. Üç yıl sonra, birkaç milyon dolarlık fabrika tamamen yandı ama o el sayesinde olmalı, 28 bin liralık hurda demir toplanabildi. 7 yıl geçti, toplayan hurdacı malı alıp gitti, hala gelecek…

TEMRE TEDAVİSİ

Temre eskiden daha çok olurdu galiba. Minik kabarcıklı, kızıllaşmış bir alanda görülen deri hastalığı. Sokak arkadaşlarımızdan birinin evindeydik. Annesi ocakmış. Ayağı temreli bir vatandaş gelip derdini anlattı. Ocak hanım mutfaktan aldığı bıçakla temreli ayağa karşı oturdu. Bıçağın keskin yanını temreye 3-4 santim yukarıda sağa sola yavaşça sallarken bir de dua okudu. Arkasından, orta boy bir soğanı ikiye ayırıp başladı temreli alana sürmeye. Bir süre sonra da “Önümüzdeki Çarşamba bir daha geleceksin” deyip gönderirken adam elindeki katlanmış mor ikibuçuk liralığı tutuşturuverdi.

Önceki köşeme konuk olan değerli okurum Neriman Gökcan Ulugay bir anısını daha lütfetti; “Düğün sonrası, damat gelini tutup kaldırır, dış kapının üst pervazına, eşil yaprağa sarılmış ıslak kınayı şap  diye tahtaya tuttururdu. Böylece, o ev uğursuzluğa karşı ömür boyu korunurmuş. Biz de uyguladık. Aynı gece ayakkabılarımız çalındı, iyi mi!”

Sadık okurlarımızdan Neşe Dörtgöz bir doğa tutkunudur. Bölgemizdeki her köşeyi, her bucağı mutlaka görmüştür. Dörtgöz de şu yazısıyla ulaştı: “Bizim evde de annem dökerdi kurşunu bize. Biraz sararıp solduk mu kurşuna sarılırdı. Bizim rahmetlik bir komşumuz ne zman bize gelip gitse mutlaka bir şey olurdu. Maşallah deme adeti yoktu. Bizi çok da severdi halbuki… “Yanağından kan damlıyor” deyip gitti mi sararıp solardık. Ya da bir şeyler kırılırdı. O ne zaman gelse, daha gider gitmez annem üzerlik yakıp bütün odaları tutsülerdi. Kurşun döktüğünde de şekilden şekle giren parçaları kapının üstüne asardı anneciğim. Dediğiniz gibi, suyu da ele, ayağa, yüze sürülürdü. Annem parçaları sudan aldıkça, “Bak bak, iğneleri görüyon mu? Bak, burada da kocaman göz var” gibi sözler eşliğinde biz gösterirdi. Siz yazınca çocukluğumun o güzel günleri geldi gözlerimin önüne. Ne demiş atalarımız; (mezarda yatanların yarısı ecelden, yarısı nazardan). Elinize, yüreğinize sağlık. Anılarım tazelendi.”

Bugünlük de bu kadar. Cumaya biraz daha çene dövüp keseceğiz kısmetse.   

    Bir yanıt yazın

    E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

    Röportaj

    Sağlık

    Spor